Hakkımda

5 Haziran 2016 Pazar

Akademiyanın halleri üzerine!


Dünya'da üç kurum vardır ki birbirine benzer; askeriye/kışla, manastır ve üniversite.
Bu üç kurum, otorite, katı hiyerarşik düzen, çok boyutlu güç ve iktidar ilişkileri, katı bir norm ve değer denetimi, yüksek egolar gibi bir dizi özellikte ortaklaşırlar.

****
Askeriyede görünür bir otorite ve hiyerarşi ile belirgin iş ve görev tanımları vardır. Mantıksızlığın kendisi kayıtlanmış mantık haline getirilmiştir. Her şey olabildiğince dolayımsız ve açık seçiktir.

Manastırda, daha kıdemli/öncelikli olanların yorumuna muhtaç olsalar da, ilahi alanın referanslarının belirlediği bir norm ve değer sistemi vardır; mutlak gücün ve otoritenin sahibi aşkın bir varlığın düzeni içinde devinen, ilke olarak ve görünürde birbirine üst(ün) tutulmayan sınırlı özneler...

Üniversite en sofistike olanlarıdır!
Çünkü kendi başına ideolojik bir formdur.
Kendini evrensel ve 'çağdaş' olanla özdeşleştirme iddiası taşırken olabildiğine yerel ve gelenekseldir.
Yazılı ve yazılı olmayan kurallar (ilgili mevzuat ve türlü türlü teamül) ile iş görür.
Bir hiyerarşik helezon görüntüsü taşır.
Bu helezonun bir kompartmanından diğerine geçmek, belirli bir akademik yeterlikten ziyade üst kompartmanda bulunanlar tarafından 'yeterli' bulunmanıza bağlıdır.
Bu da ne düzeyde uyumlulaştırıldığınıza (oryantasyon düzeyi diyelim!) ve aynı anlama gelmek üzere özerk bir özne olmaktan uzaklaştığınıza...
Zira, özerk bir özne olarak sisteme dahil olmanız sistemin 'olağan' işleyişine zarar verecek ve hiyerarşik olarak yukarıda bulunan, dolayısıyla sistemin işleyişini belirleme yetkisine sahip olan kişilerin çıkarlarını tehdit edecektir.

Ağzınızla kuş tutsanız ya da bilimde çığır açsanız dahi uyumlulaştırılmadan ödüllendirilmezsiniz!
Ödüllendirme de bu hiyerarşik düzenin kodlarına uygun olarak sahip kılındığınız sınırlı güçtür.

Araştırma görevlisi iseniz, kendinizi boşuna yormayın akademisyen tanımına alınmaz, yarı öğrenci-yarı çırak muamelesi görürsünüz.
Yrd. Doç. Dr. olmuşsanız yarı asistan olarak değerlendirilir, olabildiğince öğretim üyesi olmaktan eksiltilirsiniz.
Ders vermek, danışmanlık yapmak gibi akademik işlevler görmeye talip olursanız, 'zıp çıktı talepkar genç' muamelesi görürsünüz.
Doçent olmuşsanız profesörlerin duldasında kalır, arafta beş yıl kadar çile doldurursunuz.
Profesör olmuşsanız da 'ben oldum' sanmayın; her zaman daha kıdemliler vardır!

****

Akademiyada üstlerin her davranışının ve uygulamasının bir hikmeti vardır!
Hikmetinden sual olunmaz varlıklar misali, herşeye getirecekleri bir açıklama, her davranış ve uygulamayı dayandıracakları bir mevzuat kuralı ya da teamül öğesi bulunur.

Hani ortaçağlardaki gibi; 'Kral yanılmaz!'

****

Akademiya söylem ve gerçeklik arasında çok net bir yarılmanın olduğu alanlardan biridir.
Kişiler liberal, muhafazakar, milliyetçi, Atatürkçü, sosyal demokrat, sosyalist, feminist... ambalajlar taşıyabilirler ancak birbiri ile çelişir gibi görünen bu niteliklerle kendilerini anlamlandıranların ortak bir kategori oluşturduklarını hayretle görürsünüz.

Dolayısıyla 'önce insan olmak lazım' türünden naif ifadelerin akademiya için büyük ağırlık taşıdığını fark edersiniz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İktidardan Kurtulmak!

Siyaset biliminin temel kavramı devlet değilse, iktidardır. İktidar, “toplum için son sözü söyleme yetkisi” olarak kavramsallaştırılan e...