Künye:
Soydan, T. (2017). Türkiye’de Karma Eğitim Tartışmaları:
Eleştiriler ve Yanıtlar, Öğretmen
Dünyası Dergisi, Yıl: 38, Sayı: 447, sy.11-15, Ankara.
Tam
Metin:
Türkiye’de Karma Eğitim Tartışmaları: Eleştiriler ve
Yanıtlar
Tarık SOYDAN[1]
Günümüz Türkiye’sinde küresel sistemin
dinamikleriyle birlikte somutluk ve anlam kazanan hızlı, kapsamlı ve köktenci bir
dönüşüm süreci yaşanmakta ve bu sürecin, Türk modernleşmesinin temel
öncüllerinde tarihsel bir kırılma yarattığına dair görüşler yaygınlaşmaktadır. Türkiye’de
iktidarın giderek daha merkezi ve yoğun bir şekilde örgütlenmesi, devlete ve
topluma egemen olan norm ve değer sisteminin çözülmesi gibi değişkenler, ‘Türk
modernleşmesine ne oldu?’ sorusunu gündeme getirmektedir. Bu soruya ilk elden
verilebilecek yanıt, ‘muasır medeniyetler seviyesine ulaşma’ hedefi ile hareket
eden; geleneksel toplum yapısının referans çerçevesini değiştirmeye, din ve
gelenek yerine Batılı, akılcı değerleri geçirmeye, pozitif bilimlerin
rehberliğinde yeni bir toplumsal kültür oluşturmaya, dolayısıyla toplumda ve
devlet yapısında laikleşmeye ve ulusçu bir siyasallaşma süreci şekillendirmeye
yönelen Türk modernleşmesinin, giderek etkisi artan yeni muhafazakar yaklaşım
ve politikalar dolayısıyla büyük tehdit altında olduğudur.
Osmanlı - Türk modernleşmesinin, Lale
Devri Islahatları’ndan Cumhuriyet Devrimleri’ne uzanan süreçte, en önemli
taşıyıcılarından biri eğitimdir. Eğitim aracılığıyla bireylere kazandırılan
bilgi, beceri ve tutumların türü, bunları kazandırmanın yöntem ve araçları ile eğitimden
beklenenler, toplumdan topluma değiştiği gibi aynı toplum içinde de zaman
içinde değişebilmektedir.
Günümüzde Türkiye’de eğitim alanında
hızlı, kapsamlı ve köktenci bir yeniden yapılandırma süreci yaşanmaktadır. Bu sürecin bir yönünü, tüm kamusal hizmet alanlarında
olduğu gibi, eğitim alanında etkili olan yeni liberal politikaların yarattığı
dönüşüm, diğer yönünü ise siyasi iktidarın ideolojik-politik kimliğine bağlı
olarak eğitim alanında yaygın hale gelen yeni muhafazakar politikalar
aracılığıyla gerçekleştirilen dönüşüm oluşturmaktadır.
Türkiye’de eğitim alanının yapısal
dönüşümü sürecinde, son yıllarda üzerinde sıklıkla durulan konulardan biri
karma eğitimdir. Günümüzde karma eğitim, eğitim alanında muhafazakar bir
dönüşüm sağlamayı hedefleyen çevreler tarafından adeta hedef tahtasına
oturtulmuş durumdadır. Bu çalışmada önce karma eğitimin tarihsel olarak ortaya
çıkması ve gelişmesi üzerinde durulmuş ve sonra da günümüzde karma eğitime
yöneltilen tipik ‘eleştiriler’ tek tek ele alınıp değerlendirilmiştir.
Türkiye’de Karma Eğitimin Gelişmesi Üzerine
Tarihsel
olarak bakıldığında, pre-modern dönemde, gerek Batı’da gerekse Osmanlı’da, eğitim
alanında ne sistematik bir kurumsal yapıdan veya gelişmiş bir okul sisteminden
ne de yığınsal tabana oturan bir eğitsel etkinlikten söz edilebilir. Pre-modern dönem Batı eğitim sistemlerinde
karma eğitim, ilk olarak, Protestan dünyasında kız çocuklarının da dini
bilgiler almak üzere okul sistemine dahil edilmesi; bu uygulama pahalı olacağı
için de erkek çocuklarla birlikte bu eğitimi almalarının gerekli görülmesi dolayısıyla
ortaya çıkmıştır. Sonraki yıllarda, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve
İskoçya’da karma eğitimin ilk yaygın uygulamaları görülmüştür. Öyle ki 19. yüzyılın
ikinci yarısına gelindiğinde ABD’deki orta öğretim kurumlarının yarısından
fazlasında karma eğitim yapılır durumdadır. Yine de Avrupa’da ve diğer modern
dünya ülkelerinde karma eğitim 20. yüzyılda, asıl olarak da 20. yüzyılın ikinci
yarısında, yaygın bir şekilde uygulanmaya başlanmıştır. Bu açıdan, Türk
modernleşmesi sürecinde karma eğitime dönük çabalar o günün dünya saatine göre
oldukça ileriyi göstermektedir.[2]
Osmanlı’ya
bakıldığında, yenileşme dönemine kadar, Osmanlı eğitim ve yetiştirme sistemi,
sıbyan mektepleri, medreseler, saray okulları ve loncalardan ibarettir. Yenileşme
süreci ile birlikte bu sisteme Batı tarzı eğitim yapan, farklı tür ve
düzeylerde okullar eklenmiştir. Yenileşme öncesi ya da yenileşme döneminde
olsun, Osmanlı’da en yaygın eğitim kurumu
sıbyan mektepleridir. Çoğu zaman bağımsız bir binası olmayan, camiye
iliştirilmiş bir mekanda çocuklara ilk elden dini bilgilerin; iman, ibadet
kurallarının ve bir ölçüde yazı yazmanın, sayı ve hesap bilgisinin, imam, din
önde geleni, ‘yaşını almış bilen kişi’ tarafından öğretildiği; asıl olarak çocuğun
toplumdaki dinsel ağırlıklı sosyalizasyonunun gerçekleştirildiği bu okullarda genel
olarak karma eğitim yapılmış, ancak eğitim- öğretim mekanında kız ve erkek
çocukların ayrı ayrı oturmasına dikkat edilmiştir.
Osmanlı – Türk modernleşmesi sürecinde karma
eğitimle ilgili tartışmaların belirginlik kazandığı dönem II. Meşrutiyet Dönemi’dir.
Osmanlı son döneminde, karma eğitim, rüşdiye ve daha üst düzeyde okullara devam
eden kızlar yanında okul sistemine dahil olmak isteyen kızların arttığı, ancak
erkekler ve kızlar için ayrı ayrı okullar açmanın, ekonomideki süreğen kriz
dolayısıyla, olanaklı ve/veya verimli görülmediği koşullarda gündeme gelmiş ve
basın aracılığıyla tartışılmaya başlanmıştır.[3]
Aslında
uygulama düzeyinde, Osmanlı’da karma eğitim, ilk önce yükseköğretim
düzeyinde gerçekleşmiştir. Akyüz’e göre (1985), Meşrutiyet döneminde kurulan
Darülmuallimat –ı Âliye’ye (Yüksek Kız Öğretmen Okulu) bağlı olarak 1914
sonlarında açılan İnas Darülfünûnu, derslerini Darülfünûn binasında, erkek
öğrencilerden ayrı zamanlarda yapmıştır. İnas Darülfünunu, 1920'de
Darülmuallimat-ı Âliye'den ayrılıp Darülfünuna bağlanmış ve derslerini yine
erkeklerden ayrı olarak başka saatlerde yapacağı hükme bağlanmıştır. Ancak, Fen
ve Edebiyat şubelerindeki kız öğrenciler kendi sınıflarını boykot edip erkek
öğrencilerin sınıflarına gitmişler ve İnas Darülfünûnu Eylül 1921'de tarihe
karışmıştır. Hukuk Fakültesi 1921-1922, Tıp Fakültesi 1922-1923 eğitim-öğretim
yılından itibaren kız öğrenci almaya başlamıştır.
Cumhuriyet dönemi eğitim reformunun temel ekseninin,
geleneksel ve dini öğelerin, kurum ve kuralların eğitim sistemi dışına
çıkarılması, eğitim alanında sistematik ve bütünlüklü bir idari yapılanmanın
oluşturulması ve çağdaş eğitim programları aracılığıyla toplumun siyasal
sosyalleşmesinin sağlanması olduğu söylenebilir. Cumhuriyet döneminde eğitim
sistemi, önceki dönemlere kıyasla kurumsal ve kitlesel olarak güçlendirilmiş;
farklı tür ve düzeylerde eğitim verilen sistematik bir okul sistemi
kurulmuştur.
Cumhuriyet döneminde eğitimi karma hale getirmek için, önce ortaokullardan başlanarak, önemli
çabalar sergilenmiştir. Akyüz’e göre (1985), Vasıf Çınar’ın 1. Maarif Vekilliği sırasında (Mart -
Kasım 1924), Tekirdağ'da ilkokulu bitiren bazı kızların, kentte kız ortaokulu bulunmadığı
için, erkek ortaokuluna devam etmelerine izin verilmiştir. Orta öğretimde bu ilk karma
eğitim uygulamasından sonra, bazı kentlerde daha çok memur çocuğu olan kızlar
erkek orta mekteplerine devam etmeye başlamışlardır. Öncelikle, Bursa, Bolu,
Adapazarı'nda karma (muhtelit)
ortaokullar oluşturulmuştur. 1927-1928 eğitim- öğretim yılı başında Türkiye’de
23 karma, 12 kız, 34 erkek ortaokulu bulunmaktadır. 1935 - 1936 eğitim- öğretim
yılında ise, 85 karma, 10 kız, 5 erkek ortaokulu vardır. Yine 1924
Ağustos’unda, hükümet ilkokulların karma olacağı kararını almış ancak bu
kararın uygulanması zamana bırakılmıştır. Karma eğitimin liselere yayılması ise
1930’dan sonra gerçekleşmiştir.
Köy Enstitüleri deneyimi karma eğitim ve muarızları açısından
oldukça önemlidir. Hasan Ali Yücel’in, 28 Aralık 1938 tarihinde, Milli Eğitim
Bakanı olmasıyla birlikte, nüfusun büyük kısmını oluşturan köylünün eğitiminde
sistematik adımlar atılmaya başlanmıştır.
Bu açıdan, bakan Yücel ile İbrahim Hakkı Tonguç’un, köylünün eğitimi
yanında çok boyutlu bir şekilde gelişmesini (toplum kalkınması) hedefleyen Köy
Enstitüleri Projesi, bazı ön uygulamalar sonrasında, 17 Nisan 1940 tarihinde kabul edilen 3803
sayılı kanunla, yasal bir temele kavuşturulmuştur. Kanun yürürlüğe girdikten
sonra, Köy Enstitülerine dönüştürülen 4 köy öğretmen okulu ile birlikte 1940
yılında 14, 1948 yılına kadar da 7 olmak üzere toplam 21 köy enstitüsü açılmıştır
(Evren, 1998).
1943 yılında Köy Enstitüleri Programı hazırlanmış ve tüm
enstitülerde verilen eğitim standartlaştırılmıştır. Bu programa göre,
enstitülerde verilen eğitim teorik ve uygulamalı olmak üzere iki bölümden
oluşmuştur. Öğrenciler, kızlı ve erkekli bir şekilde, bir yandan Cumhuriyet değerlerine uygun bir
teorik eğitim alırken diğer yandan üretici yeterlikler kazanacak şekilde
yetiştirilmiştir. Ayrıca, enstitülerde milli kültür ve değerlerle birlikte Batı
hümanizmini yansıtan klasik metinler okutulmuş, öğrenciler bir Batılı enstrüman
çalmaya, resim yapmaya ve tiyatro ile ilgilenmeye yöneltilmiştir (Koçer, 1967 ;
Evren, 1998).
Köy Enstitülerinin kuruluşunda İsmail Hakkı Tonguç’un
düşünceleri büyük önem taşımıştır. Tonguç’a göre, Köy Enstitüleri hareketi,
seçkinci eğitimden halkçı eğitime geçişin bir denemesi niteliğindedir. Bu hareket,
yalnızca çağdaş ilköğretim olanaklarını köylülere ulaştırmakla ilgili değildir.
Aynı zamanda toplumun Batılı çağdaş değerlere uygun olarak ilerlemesi ve
kalkınması ile ilgilidir (Yücel, 1993).
Köy Enstitüleri uygulaması, kuruluşundan itibaren birçok
açıdan yaygın olarak tartışılmıştır. Sağdan, çeşitli muhafazakar kesimlerden
gelen eleştirilere göre, Köy Enstitüleri, sol/sosyalist bir uygulama olup vatan
ve millet değerlerine aykırı insanlar yetişmesine neden olmuştur. Aynı cenahtan
yapılan bir eleştiriye göre de, Köy Enstitülerinin karma eğitim yapılan kurumlar
olması başlı başına bir sorundur. Zira, kızlar ve erkeklerin aynı mekanlarda
eğitim almaları, yetiştirme etkinliklerine katılmaları ve barınmaları
‘iffetsizlik’ doğurmaktadır!
Nitekim 1950’li yıllarla birlikte
Enstitülerin karma niteliği dönüşüme uğratılmış; kızlar ve erkekler farklı Köy
Enstitülerine gönderilir olmuştur. Sonuçta Enstitüler, çok partili siyasal
sistem içinde adım adım programatik olarak dönüştürülmüş ve nihayet 6234 sayılı
ve 27 Ocak 1954 tarihli kanunla, İlköğretmen Okulları ile birleştirilerek,
varlıklarına son verilmiştir.
Karma eğitimi gerçekleştirmeye
yönelik çabaların bir yüzünde kızların eğitimi konusunda tarihsel zaman içinde
yürütülen çabaların önemli bir yer tuttuğu söylenebilir. Bu açıdan, Osmanlı - Türk modernleşmesi sürecinde, 1876
Kanun-i Esasi’den[4] bu yana, tüm anayasal metinlerde temel eğitim, kız ve
erkekler için zorunlu ve devlet okullarında parasız olarak düzenlenmiştir.
Yine, öncesi de olmakla birlikte, güçlü bir eğilim olarak, II. Meşrutiyet
Dönemi’nden itibaren kız çocuklarının eğitimi konusunda önemli adımlar
atılmıştır. Cumhuriyetle birlikte, başta Mustafa kemal Atatürk olmak üzere
Cumhuriyet yöneticileri kız çocuklarının eğitiminde gelişmiş bir kavrayışa
sahiptir.
Hali
hazırda yürürlükte olan eğitim mevzuatında da temel eğitim zorunlu ve devlet
okullarında parasız olarak düzenlenirken, farklı tür ve düzeyleri ile eğitimin
karma nitelikte olduğu belirtilmiştir. Bu açıdan, 222 Sayılı İlköğretim ve
Eğitim Kanunu’na göre, “İlköğretim, ilköğrenim
kurumlarında verilir; öğrenim çağında bulunan kız ve erkek çocuklar için
mecburi, Devlet okullarında parasızdır (md.2).” 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda
“Türk Milli Eğitiminin Temel İlkeleri” başlığı altında karma eğitime yer
verilmiştir. Bu ilkeye göre: “Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması
esastır. Ancak eğitimin türüne, imkan ve zorunluluklara göre bazı okullar
yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir (md.15).” Yine aynı
kanunda ve milli eğitimin temel ilkeleri içinde eğitimin laik olacağı
düzenlenmiştir; “Türk milli eğitiminde laiklik esastır…(md.12).”
Yukarıda
anılan düzenlemeler bir yana, bir konunun, anayasal ve yasal metinlerde yer
bulması ile pratikte karşılık yaratması arasında çoğu zaman bir açı
bulunmaktadır. Zira hukuk, en nihayetinde toplumdaki güç ilişkilerinin somutluk
kazanma biçimlerinden biridir. Hukuku uygulayacak olan, kamu yönetimi yani
idaredir. Uygulamayı destekleyecek ya da uygulamaya ket vuracak olan ise
siyasal erktir.
Bu açıdan günümüz Türkiye’sinde, sözü
edilen anayasal ve yasal düzenlemelerin, özellikle Milli Eğitim Kanunu’nun
yukarıda aktarılan düzenlemesinin,
uygulanmasında ciddi sıkıntılar olduğu, okul sistemini yakından bilenler
için, bir sır değildir. Mesela, son yıllarda giderek sayısı artan İmam Hatip
Ortaokul ve Liselerinde, okul katlarının kız ve öğrenciler arasında bölündüğü,
tek katlı binaların paravanla bölünerek iki ayrı blok olarak düzenlendiği, okul
ve blok girişlerinin erkek ve kızlara özel olarak ayrıldığı görülmektedir. Bu
tür fiili ihlaller yanında Türkiye’de uzun zamandan beri karma eğitime yönelik
dinsel, geleneksel ve sözde bilimsel eleştiriler yöneltilmekte; bunun için kitaplar
yazılmakta,[5] çalıştaylar
ve sempozyumlar düzenlenmekte[6]
ve hatta karma eğitimin kaldırılmasına yönelik öneriler Milli Eğitim Şuralarına
taşınmaktadır.[7]
Karma
Eğitime Yönelik Eleştiriler ve Yanıtlar
Karma eğitime yönelik eleştiriler,
‘dini-geleneksel’, ‘modern-demokratik’ ve ‘bilimsel’ olmak üzere üçlü bir sınıflandırma
ile ele alınabilir. Görünen odur ki karma eğitime yönelik eleştirilerin özünü
‘dini-geleneksel’ argümanlar oluştururken ‘modern-demokratik’ ve sözde bilimsel
argümanlar birincinin meşruluğunu ve geçerliğini artırmaya dönük işlevsel araçlar
olarak değerlendirilmektedir. Bu bölümde karma eğitime yönelik tipik
eleştiriler sözü edilen üçlü sınıflandırmaya dayalı olarak aktarılmış ve kısaca
değerlendirilmiştir.
1. Karma eğitim, İslam’a aykırıdır!
‘İslam kriterlerine göre buluğ çağından sonra erkek öğrenciler ile kız
öğrenciler birlikte karma eğitim sistemi ile okutulamaz. İmam-Hatip okullarında
ve İlahiyat Fakültelerinde karma eğitim yapılması Kur’ana, Sünnete, Şeriata
aykırıdır. Diğer okullarda da…’[8]
Neyin, ne şekilde İslam’a aykırı
olup olmadığını çözümlemek ilahiyat alanına ve/veya teoloji alanına girer.
Karma eğitim gibi bir dizi çağdaş uygulamanın, yukarıda aktarıldığı gibi, dine
aykırı olduğunu savunan kişiler olduğu gibi tersini iddia eden ve dindar olma
iddiası taşıyan kişiler de vardır. Anayasa’sının ‘değiştirilemez,
değiştirilmesi dahi teklif edilemez’ ikinci maddesinde laiklik geçen bir devlet
ve toplumda eğitime ilişkin meseleler teolojik referanslarla değil dünyevi
referanslarla tartışılmalıdır.
2.
Karma eğitim insan fıtratına aykırıdır!
‘Kadın ve erkek
iki ayrı yaratılışa sahiptir. Kadın erkek nazarında fiziksel olarak zayıftır.
Fizik, kimya, matematik, teknoloji gibi alanlarda erkekler daha başarılıdır.
Kadın, sözel zeka taşır. Buna rağmen erkeklerle aynı ortam içerisinde eğitim
görmeye zorlandığında erkeklerin hegemonyası karşısında ezilir. Zira
mental-duygusal olarak da zayıftır. Kadınların ve erkeklerin öğrenme stilleri
farklıdır…Nitekim Batı’da karma eğitimin zararlarına ilişkin çok sayıda
araştırma yapılmakta, karma eğitimi terketmeye dönük adımlar atılmaktadır…’[9]
İnsanın değişmez ve evrensel bir
doğasından söz edilemeyeceği için, insanı anlayabilmek için içinde bulunduğu
sosyo – ekonomik yapıyı ve bu yapı içerisinde sosyalleşme süreçlerini
dolayısıyla da eğitim sürecini ele almak gerekir. İnsanın kendinden menkul, bir
katalog halinde sıralanabilecek özelliklerinden ziyade tarihsel ve toplumsal
olarak belirlenmiş özelliklerinden söz edilebilir.
Erkek ve kadın olmak üzere iki farklı
insan doğasından söz etmek ve bu açıdan kadına özgü nitelikleri erkeğin
‘değili’ olarak kodlamak kadim bir önyargı ve çağdaş bir ayrımcılıktır. Bu
ayrımcılık, kaynağını erkek egemen kültürden ve dayanağını kadim ‘ilahi’
anlatılardan alır.
Anonim
‘ilahi’ anlatıya göre, Tanrı bir tür balçıktan ve kendi suretinden Adem’i
yaratır. Adem’in can sıkıntısına çare olsun diye onun sol kaburga kemiği
altındaki etten Havva’yı… Henüz başlangıçta Havva ikincil/tali olandır. Tanrı,
Adem ve Havva’ya cennette özgürce yaşamalarını ancak elma ağacının
meyvalarından yememelerini salık verir. Bu anlatının geçtiği tanrısal zamanın
bir miktar öncesinde Tanrı tüm melekler ve şeytan(lar)dan Adem’e secde
etmelerini istemiştir. Yalnızca şeytan(lar) secde etmemiştir. Zira, şeytan
kendisinin dumansız ateşten yani nurdan yaratıldığını Adem’in ise çamurdan
yaratıldığını söylemekte ve haksızlığa uğradığını düşünmektedir. Sonra, Adem’i
kötü yola sevketme iddiasında bulunur şeytan ve Tanrı’ya şart koşar. Böylece
Tanrı ile şeytan arasında, Adem ve Havva’yı merkeze alan bir tür rekabet
belirir. Nihayetinde şeytan Havva’yı kandırır, Havva da Adem’i. O elmadan
yerler. Aslında elmadan yemek bir mecazdır. Cinsel ilişkiye girmektir bu. Ve
ceza olarak dünyaya gönderilirler. Bu anlatı içinde kadın zayıf olan ve erkeği
günaha sevk edendir!
Kadınların
sözel erkeklerinse sayısal zekalarının, cinsiyete bağlı bir etmen olarak
gelişmiş olduğunu iddia etmek de bir önyargıdır. Kadın ve erkek olsun,
öğrencilerin zekaları, soyaçekime, yaşam koşullarına ve içinde bulundukları
eğitsel/kültürel süreçlere göre farklılaşır. Kadınların sözel erkeklerinse
sayısal zekalarının gelişmiş olduğuna ilişkin bazı araştırma sonuçları olduğunu
söylemek, çok sayıda aksine araştırma sonucu olduğunu gözlerden ırak tutmaya
yönelik bir hile olup geleneksel önyargıları bilimsel bir ambalaj ile sunmaya
çalışmaktır. Kadın ve erkek eşittir. Eşit olmak aynı olmak değildir!
Batı’da karma eğitimden yüzgeri edildiğine
dair iddialar, münferit bazı tartışmaları temel bir eğilim gibi sunmanın
sonucudur. Nitekim, argümanı dile getirenlerin örneklediği iki ülkeden, ABD ve
Almanya’dan, ulaştığım eğitimci arkadaşlar Almanya’da yalnızca göçmenlere
yönelik eğitim politikası oluştururken bu tür tartışmaların yapıldığını, ABD’de
ise argümanı dile getirenlerin iddia ettiğine karşılık gelebilecek bir uygulama
olmadığını bildirdiler.
3.
Karma eğitim demokratik değildir!
‘Eğitimin
vatandaşa sunumuna dair temel tercihleri sınırlayan, demokratik eğitim hakkının
önündeki ‘karma eğitim’ dayatmasına son verilmeli; 1739 sayılı Temel Eğitim
Kanunu’nda yer alan, ‘Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır’
ibaresi değiştirilerek, yalnızca kızların, yalnızca erkeklerin ve kızlarla
erkeklerin birlikte öğrenim gördüğü/göreceği eğitim kurumları bir seçenek
olarak öğrencilere ve ebeveynlere sunulmalıdır.’[10]
Etimolojik kökeni ve ilk içeriği Eski
Yunan kent devletlerine kadar götürülebilecek olan demokrasi kavramı, yerel
toplulukların kendi yaşamlarını, bireysel ve kolektif düzlemde kendilerinin
şekillendirebileceklerine yönelik inanca ve güvene dayanır. Modern dönemde
demokrasi, kaynağını doğal hukuktan alan ve Batı Avrupa’dan başlayarak siyasal
ve toplumsal yapının Aydınlanması/laikleşmesiyle gelişen bir toplumsal düzen
kavramı haline gelmiştir.
Demokrasinin önemli kaynaklarından biri
Aydınlanma’dır. Önce Avrupa’da ortaya çıkan ve sonrasında dünyaya yayılan,
ilahi referanslardan arınmış/dünyevi bir siyasal ve toplumsal yapı var etme
sürecinin önemli bir uğrağı olan Aydınlanma, insan aklına duyulan güvene,
bilime/bilimlere verilen öneme ve hümanizme dayanır.
Hümanizm ise, bir yönüyle insana duyulan sevgiyi bir yönüyle de eyleyen (muktedir) bir varlık olarak insana duyulan güveni anlatır. Eyleyen bir varlık olarak insan, kendi yaşamını ilgilendiren her konuda söz ve eylem ehliyetine sahip bir öznedir. Demokrasinin özünü, eyleyen öznenin kendi kaderiyle birlikte içinde bulunduğu kolektivitenin kaderini belirleme sürecine etkili bir şekilde katılması oluşturur. Dolayısıyla demokrasinin özünde ‘özneleşme’ vardır.
Hümanizm ise, bir yönüyle insana duyulan sevgiyi bir yönüyle de eyleyen (muktedir) bir varlık olarak insana duyulan güveni anlatır. Eyleyen bir varlık olarak insan, kendi yaşamını ilgilendiren her konuda söz ve eylem ehliyetine sahip bir öznedir. Demokrasinin özünü, eyleyen öznenin kendi kaderiyle birlikte içinde bulunduğu kolektivitenin kaderini belirleme sürecine etkili bir şekilde katılması oluşturur. Dolayısıyla demokrasinin özünde ‘özneleşme’ vardır.
Özneleşmenin siyasal sistem düzeyinde
dayanağı laikliktir. Laiklik, asıl olarak toplum hayatının düzenlenmesinde
dindışı kaynaklara dayanan hukuk normlarının egemen olduğu ortak ve genel bir düzene
(Ortaylı, 2006) ve dünyevi referansların baskın olduğu bir toplumsal yaşama
işaret eder.
Dolayısıyla karma eğitime yönelik
olarak, ‘velilerin tercihi dikkate alınmıyor’ argümanını dillendirenlerin, önce
toplumdaki norm ve değer sisteminin dünyevi referanslarla belirlenmesi,
kişilerin kendi yaşamlarının dolaysız özneleri olabilmelerine kısıt koyan
etmenlerin bertaraf edilmesi gibi temel meselelerle iştigal etmeleri gerekir.
Demokrasi, öyle ya da böyle olsun, ahalinin manipüle edilmiş tercihlerine
indirgenemez. Zira demokrasi, seçimlik bir sisteme işaret etmekle birlikte, belirli
bir norm ve değer sisteminin toplum yaşamında işlerlik kazanmasını
öngerektirir. Karma eğitim laiklik açısından vazgeçilmez bir eğitsel uygulamadır.
4.
Karma eğitim kızların okullaşma oranını azaltmakta ve eğitsel
başarıyı düşürmektedir!
Herşeyden
önce, kız çocuklarının eğitimi alanında yaşanan sorunlar çağdaşlaşmanın değil
geleneksel inanç ve değerlerde ısrarın bir sonucudur. Toplumda geleneksel
olarak kadına ve erkeğe biçilmiş roller dönüştürülemediği ve devlet, kamusal
hizmet birimi olarak, ihtiyaç duyan yurttaşların eğitsel ve sosyal
gereksinimlerini karşılamaya yönelmediği sürece, kız çocuklarının eğitiminde
yaşanan sorunlar çözülemez. Devletin sosyal sorumluluklarını ve Aydınlanma’yı
bir kenara bırakarak geleneksel önyargılara dayalı, haremlik selamlık eğitsel
mekan tasarımına ve cinsiyete dayalı eğitsel örgütlenmeye yönelmek, sorun
olarak gündeme getirileni nicelik olarak çözmeye yardımcı olmayacağı gibi,
nitelik olarak da büyük eğitsel sorunlara neden olur.
Karma eğitimin eğitsel başarıyı
düşürdüğünü iddia edenlerin bu konudaki argümanı, ‘kız ve erkeklerin aynı
okulda/sınıfta birbirleri ile ilgilenmeye yöneldikleri ve dolayısıyla
derslerine odaklanamadıkları, bu durumda da eğitsel başarının düştüğü’dür. Bir
kere, eğitsel başarı farklı eğitim indekslerinde üst sıralarda yer almak ya da
merkezi sınavlarda başarı kazanmak olarak değerlendirilirse, karma eğitimin
başarıyı düşürdüğüne dair amprik bir kanıt bulunmamaktadır. Örneğin, İmam Hatipler’de
pratik olarak karma eğitim uygulaması dışında hareket edilmektedir ancak bu
okulların karma nitelikteki eğitim kurumlarından daha başarılı olduklarına dair
bir veri bulunmamaktadır. Hatta, Türkiye’nin PISA göstergeleri ve sıralaması
açısından yaşadığı eğitsel gerileme, ilgili Bakan tarafından, ‘İmam Hatipler’in
de değerlendirmeye alınması’ ile açıklanmaya çalışılmıştır!
Bir başka
açıdan, eğitsel başarı, sınavlarda başarılı olmaktan ibaret değildir.
Sağlıklı sosyalleşme süreçleri engellenerek teknik olarak ölçülebilir başarıyı
artırmak eğitsel başarıyı artırmak olarak değerlendirilemez. Başarılı bir eğitim sistemi, toplumun yeni
kuşakları için elverişli bir sosyalleşme alanı olmak durumundadır. Eğitsel
başarı, kişilere yalnızca ‘istenen’ bilgileri aktarmak ve onlarda ‘istenen’
becerileri geliştirmekle sağlanmaz; öğrencileri
demokratik bir düzenin eşit, özgür ve kardeşçe hareket edebilecek bireyleri olarak
yetiştirmekle somutluk kazanır!
Kız ve erkek öğrenciler birbirlerinden
tecrit edilerek sosyalleşmeye zorlandıklarında toplum yaşamı için bir dizi
önemli sorun ortaya çıkabilir. Toplumsal cinsiyet rolleri karşı cinsiyet
nazarında şekillenir. Eğer dini ve/veya geleneksel sınırlamalarla kadın ve
erkek farklı kompartmanlara konulur, birbirinden tecrit ederek sosyalleşmeye
zorlanırsa, ne biri 'erkek' olur ne de diğeri 'kadın'! Sadece dini ve/veya
geleneksel sınırlamalar değil, geleneksel ve modern yorumu ile, 'ahlakçılık' da
aynı olumsuzluğu doğurabilir. Karşı cinsle etkileşimi engellenmiş ve/veya
sınırlanmış kişi normun dışında yönelimler sergilemeye başlayabilir. Bu norm
dışı yönelim, bazen 'çocuklara düşkünlük' olur, bazen bir ‘tecavüz fantazisi’,
bazen taciz, bazen şiddete yatkınlık. Ünlü sözde ifade edildiği gibi, 'suç,
yaşamamışlığın sonucudur!’
Kaynakça
222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu
1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu
Akyüz, Y. (1985). Türk Eğitim Tarihi, Ankara:
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları.
Aytaç, K. (1972). Avrupa Eğitim Tarihi, Ankara:
Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi Yayınları.
Aytaç, K. (1985). Avrupa Okul Sistemlerinin
Demokratlaştırılması – Mukayeseli Eğitim Araştırması, Ankara: Ankara
Üniversitesi Basımevi.
Cubberley,
E. P. (2004). Eğitim Tarihi II, İstanbul: Yeryüzü Yayınevi.
Eğitim- Bir-Sen'in 35. Başkanlar Kurulu
Sonuç Bildirgesi, http://www.kamudanhaber.net/meb/okullarda-karma-egitim-kaldiriliyor-mu-h340968.html, Son
Erişim Tarihi: 20.02.2017.
Evren, N. (1998). Köy Enstitüleri Neydi, Ne Değildi?, Ankara: Güldiken Yayınları.
Kamer,
S. T. (2013). Türk Eğitim Sisteminde
Karma Eğitime İlişkin Fikirler, Tartışmalar ve Uygulamalar (1908–1950),
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi,
Ankara.
Karma Eğitim Zorunluğundan
Vazgeçilmelidir, http://www.egitimbirsen.org.tr/manset-haberleri/karma-egitim-zorunlulugundan-vazgecilmelidir/1915/, Son
Erişim Tarihi: 20.02.2017.
Koçer, H. A. (1967). Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme
Problemi (1848-1967), Ankara:
Yargıçoğlu Matbaası.
Ortaylı, İ.(2006). İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı,
İstanbul: Alkım Yayıncılık.
Yücel, H. A. (1993). Mili Eğitimle ilgili Söylev ve Demeçler,
Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
[1] Ankara Üniversitesi, Eğitim
Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi Anabilim Dalı, Yrd.Doç.Dr.
[2] Batı’da karma eğitimin
gelişimi için bkz. Cubberley, E.
P. (2004). Eğitim Tarihi II, İstanbul: Yeryüzü Yayınevi, Aytaç, K.
(1972). Avrupa Eğitim Tarihi, Ankara: Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi
Yayınları ve Aytaç, K. (1985). Avrupa Okul Sistemlerinin Demokratlaştırılması
– Mukayeseli Eğitim Araştırması, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
[3] Osmanlı-Türk
modernleşmesi sürecinde karma eğitimin gelişimi için bkz. Akyüz, Y. (1985). Türk Eğitim
Tarihi, Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları ve
süreçte karma eğitim konusunda yapılan tartışmalar için bkz. Kamer, S. T. (2013). Türk Eğitim Sisteminde Karma Eğitime
İlişkin Fikirler, Tartışmalar ve Uygulamalar (1908–1950), Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Ankara üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Ankara.
[4]Kanun-i Esasi’nin 114. maddesi şöyledir: “Osmanlı efradının
(bireylerinin) kâffesince (tümü için) tahsil-i maarifin birinci mertebesi
mecburi olacak ve bunun derecât ve teferruatı nizam-ı mahsus ile tayin
kılınacaktır.”
[5]
Bkz. Kavaklı, A. E. (2002). Karma Eğitim - Yüzyılın
Pedagojik Yanlışı Karma Eğitim, İstanbul: Nesil Yayınları.
[6] Eğitimde
Paradigma Dönüşümü Panel ve Çalıştayı, 8 – 9 Şubat 2013, İstanbul.
[7] Bkz.
18. Ve 19. Milli Eğitim Şuralarında Eğitim Bir-Sen’in gündeme getirdiği
öneriler.
[8] Bkz.
Mehmet Şevki Eygi’nin muhtelif köşe yazıları.
[9] Bkz. Saygılı, S. (2012)Karma Eğitimin
Eleştirisi, Eğitime Bakış, Yıl: 8, Sayı: 22, sy. 25-30, Ankara ve Kavaklı, A.
E. (2002). Karma Eğitim - Yüzyılın Pedagojik Yanlışı Karma Eğitim, İstanbul:
Nesil Yayınları.
[10]
Bkz. Eğitim- Bir-sen'in 35. Başkanlar Kurulu sonuç bildirgesi, http://www.kamudanhaber.net/meb/okullarda-karma-egitim-kaldiriliyor-mu-h340968.html,
Son Erişim Tarihi: 20.02.2017 ve Karma Eğitim Zorunluğundan Vazgeçilmelidir, http://www.egitimbirsen.org.tr/manset-haberleri/karma-egitim-zorunlulugundan-vazgecilmelidir/1915/,
Son Erişim Tarihi: 20.02.2017.
Paribu güvenilir mi diye merak ediyorsanız tıklayın: paribu güvenilir mi
YanıtlaSil