Başlık Zülfü Livaneli’nin 1993 yılında çıkan “Saat
Dört Yoksun” albümündeki bir parçadan.
Uzun zamandır Kızılay’a çıkmıyordum.
Bugün bir gezinip yeni yıl için bir şeyler
bakayım dedim.
Kızılay’da park sorun, arabayı Kurtuluş
civarına park edip yürüyorum.
Genel olarak fazla sosyal biri değilim, az
insan olsun istiyorum çevremde, iç içe geçmiş kalabalık ve yoğun ilişkilenmeler
beğenime uygun değil.
Bu açıdan pandemi koşulları tam bana göre!
Şaka bir yana esnafın durumu pek iyi
görünmüyor.
Birçok işletme idari karar gereği kapalı ama
çok daha fazlası ‘kepenk indirmiş’; giyim mağazaları, çiçekçiler, yeme içme
sektöründe hizmet verenler…
Sokaklar göreli olarak tenha.
Yüksel Caddesi’nde bir toplaşma var.
Okulun önüne kurulmuş ‘seyyar karakol’un yan
tarafında bir kişi haykırıyor; KHK ile işi elinden alınmış muhalif kamu görevlilerinden
söz ediyor, etrafında fotoğraf ve video çeken birkaç kişi, birkaç da meraklı
vatandaş, karşısında, çok değil, birkaç kasklı polis.
Garip, eylemciyi gözaltına almıyorlar.
Demek ki durumu kanıksadılar ya da usandılar
artık aynı hukuk dışılığı yapmaktan!
Konur Sokak bitmiş!
İdari karar gereği lokanta, kafe niteliğindeki
iş yerleri kapalı ama durum idari karardan çok ötesini gösteriyor; yasaklı ya
da değil hemen her yer kapalı, bir kısmı işi bırakmış.
Olgunlar’a çıkıyorum kitap bakmak için.
Kitapçı esnafı sinek avlıyor, on metre öteden ‘ne aramıştınız’ soruları, rahatsız olup
ayrılıyorum.
Karanfil, Meşrutiyet, Sakarya falan polis
barikatları ile sınırlanmış, polisler ve bekçiler ikişerli olarak devriye
geziyor.
Bir de sarı yelekli “vefa grupları.”
Çok eskiden beri alışveriş yaptığım bir
giyim dükkânı var.
Adam eskiden Dost Kitabevi yakınında tezgâh
açıyordu, sonra kazandığı parayı sermaye yapıp pasaj içinde dükkân açtı.
Sattığı ürünler kalite olarak fena değil.
Eşofman bakacağım, birkaç tane lazım,
markalılar çok pahalı.
Artık buradakiler de ucuz değil!
Uygur Türk’ü ya da Türkmen olduğunu sandığım
bir kişi de eşofman bakıyor.
İş ödemeye gelince ‘dolar var bende’ diyor.
Satıcı için sorun değil, güncel dolar kuruna bakıp parayı denkleştirirken alıcı
dolarını cebine atıveriyor.
Satıcı böyle şeylere yabancı değil olacak ki
çok sakin; ‘doları almadım, cebine koydun, onu ver de sana para üstünü vereyim!’
Dükkânlarda pazarlık marjı da düşmüş.
İki laftan biri; ‘abi mal dolarla geliyor,
malı satıp yenisini aynı fiyattan alamıyoruz.’
Sakarya Caddesi’ndeki İş Bankası ATM’lerine
doğru yürüyorum.
İş Bankası Kültür Yayınları’nın büyük bir
satış ofisi var orada.
Arkamda bir hengâme; birileri birilerini kovalıyor, dillerde ağır
küfür.
Bir toplaşma ve kavga var.
Birileri ‘hırsız yakaladılar galiba’ diyor.
Oraya doğru yöneliyorum, niyetim durum öyleyse
hırsızlık yapanı fazla hırpalamalarına engel olmak.
Ama durum farklıymış, birileri alacağını
istemeye gelmiş, nedense bu durum borçlularda infial yaratmış!
Pandeminin ortaya çıkardığı garip bir görünüm
daha; alacağını istemek suç!
Sokakta gençten bir deli, önüne gelene küfrediyor,
dahası tükürüyor.
‘Bilinç’ diyorum, ‘onu yitirdiğinizde her şey
serbest!’
Ziya Gökalp Caddesi’ndeki üst geçidi
kaldırmışlar, ‘zaten ahalinin üst geçit kullanma âdeti yoktu’ diye düşünüyorum,
hemen orada bir döviz büfesi var; büfenin önünde garip bir sıra!
İnsanların ne yaptığına bakıyorum, dolar
alıyorlar, dolardaki hafif gevşemeyi fırsata çevirmeye çalışıyorlar.
Oysa daha iki gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan
dolar bozma çağrısı yapmıştı.
Demek ki ahalinin rasyonalitesi farklı!
Aşağı doğru yürüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder