Hakkımda

17 Aralık 2020 Perşembe

Neler Anlatır Neler Kısa Hikâyeler!

 

Başlık Zülfü Livaneli’nin 1993 yılında çıkan “Saat Dört Yoksun” albümündeki bir parçadan.

Uzun zamandır Kızılay’a çıkmıyordum.

Bugün bir gezinip yeni yıl için bir şeyler bakayım dedim.

Kızılay’da park sorun, arabayı Kurtuluş civarına park edip yürüyorum.

Genel olarak fazla sosyal biri değilim, az insan olsun istiyorum çevremde, iç içe geçmiş kalabalık ve yoğun ilişkilenmeler beğenime uygun değil.

Bu açıdan pandemi koşulları tam bana göre!

Şaka bir yana esnafın durumu pek iyi görünmüyor.

Birçok işletme idari karar gereği kapalı ama çok daha fazlası ‘kepenk indirmiş’; giyim mağazaları, çiçekçiler, yeme içme sektöründe hizmet verenler…

Sokaklar göreli olarak tenha.

Yüksel Caddesi’nde bir toplaşma var.

Okulun önüne kurulmuş ‘seyyar karakol’un yan tarafında bir kişi haykırıyor; KHK ile işi elinden alınmış muhalif kamu görevlilerinden söz ediyor, etrafında fotoğraf ve video çeken birkaç kişi, birkaç da meraklı vatandaş, karşısında, çok değil, birkaç kasklı polis.

Garip, eylemciyi gözaltına almıyorlar.

Demek ki durumu kanıksadılar ya da usandılar artık aynı hukuk dışılığı yapmaktan!

Konur Sokak bitmiş!

İdari karar gereği lokanta, kafe niteliğindeki iş yerleri kapalı ama durum idari karardan çok ötesini gösteriyor; yasaklı ya da değil hemen her yer kapalı, bir kısmı işi bırakmış.

Olgunlar’a çıkıyorum kitap bakmak için.

Kitapçı esnafı sinek avlıyor, on metre öteden  ‘ne aramıştınız’ soruları, rahatsız olup ayrılıyorum.

Karanfil, Meşrutiyet, Sakarya falan polis barikatları ile sınırlanmış, polisler ve bekçiler ikişerli olarak devriye geziyor.

Bir de sarı yelekli “vefa grupları.”

Çok eskiden beri  alışveriş yaptığım bir giyim dükkânı var.

Adam eskiden Dost Kitabevi yakınında tezgâh açıyordu, sonra kazandığı parayı sermaye yapıp pasaj içinde dükkân açtı.

Sattığı ürünler kalite olarak fena değil.

Eşofman bakacağım, birkaç tane lazım, markalılar çok pahalı.

Artık buradakiler de ucuz değil!

Uygur Türk’ü ya da Türkmen olduğunu sandığım bir kişi de eşofman bakıyor.

İş ödemeye gelince ‘dolar var bende’ diyor. Satıcı için sorun değil, güncel dolar kuruna bakıp parayı denkleştirirken alıcı dolarını cebine atıveriyor.

Satıcı böyle şeylere yabancı değil olacak ki çok sakin; ‘doları almadım, cebine koydun, onu ver de sana para üstünü vereyim!’

Dükkânlarda pazarlık marjı da düşmüş.

İki laftan biri; ‘abi mal dolarla geliyor, malı satıp yenisini aynı fiyattan alamıyoruz.’

Sakarya Caddesi’ndeki İş Bankası ATM’lerine doğru yürüyorum.

İş Bankası Kültür Yayınları’nın büyük bir satış ofisi var orada.

Arkamda bir hengâme;  birileri birilerini kovalıyor, dillerde ağır küfür.

Bir toplaşma ve kavga var.

Birileri ‘hırsız yakaladılar galiba’ diyor.

Oraya doğru yöneliyorum, niyetim durum öyleyse hırsızlık yapanı fazla hırpalamalarına engel olmak.

Ama durum farklıymış, birileri alacağını istemeye gelmiş, nedense bu durum borçlularda infial yaratmış!

Pandeminin ortaya çıkardığı garip bir görünüm daha; alacağını istemek suç!

Sokakta gençten bir deli, önüne gelene küfrediyor, dahası tükürüyor.

‘Bilinç’ diyorum, ‘onu yitirdiğinizde her şey serbest!’

Ziya Gökalp Caddesi’ndeki üst geçidi kaldırmışlar, ‘zaten ahalinin üst geçit kullanma âdeti yoktu’ diye düşünüyorum, hemen orada bir döviz büfesi var; büfenin önünde garip bir sıra!

İnsanların ne yaptığına bakıyorum, dolar alıyorlar, dolardaki hafif gevşemeyi fırsata çevirmeye çalışıyorlar.

Oysa daha iki gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan dolar bozma çağrısı yapmıştı.

Demek ki ahalinin rasyonalitesi farklı!

Aşağı doğru yürüyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İktidardan Kurtulmak!

Siyaset biliminin temel kavramı devlet değilse, iktidardır. İktidar, “toplum için son sözü söyleme yetkisi” olarak kavramsallaştırılan e...