Çocuklarla ilgilenmenin zorlukları, iş/meslek
yaşamının yoğunluğu, orta yaşlara gelmiş olmanın yarattığı zorlanmalar ve son
olarak da pandemi gündeminin ağırlığı derken, ilk gençlik çağından bu yana
yürüttüğüm spor çalışmaları biraz sekteye uğradı.
Kuşkusuz yirmili yaşların formuna dönmek mümkün
değil ama Anka son bir kez neden yükselmesin!
Şafaktepe Parkı’nda spor yapıyorum.
Önce bir saat kadar tempolu yürüyüş ve arada ufak
ufak koşu var.
Ankara’nın havası her zaman olduğu gibi değişken,
meteoroloji tahminleri yine isabetsiz, hafif yağmur var, ‘ahmak ıslatan’
denilen türde!
Kulağımda kulaklık, "Two Steps From Hell –
Victory" ile başlıyorum.
Önümde temiz yüzlü iki çelimsiz oğlan yürüyor,
lise çağlarında.
Hararetli bir konuşma var aralarında, biri geriye
dönüp beni süzüyor ve devam ediyor konuşmaya, Trotsky adı çalınıyor kulağıma,
kulaklığın birini çıkarıp kulak kabartıyorum dediklerine: “Trotsky iktidarda
olsaydı her şey farklı olurdu, Almanlar Moskova önlerine gelecek kadar
güçlenemezdi…”
Duyduklarım mutlu ediyor beni, henüz lise çağında
birilerinin bu tür spesifik tarihsel meseleleri dert ediniyor olması ne güzel!
Az ileride bir çardak var.
Kızlı erkekli gençler oturmuş çekirdek çitleyip
kola içiyorlar, ellerde iskambil kağıtları.
'O kadar heyecanlanma' diyorum kendime!
Parkta başıboş gezen köpekler var.
Boz bir yetişkin ve üç boz ergen.
Bunları birkaç ay önce görmüştük.
Sayıları kalabalıktı.
İleride, çok katlı lüks konutların orada, iyi
bakılıyor gibiydiler.
Şimdi gözüme çok sıska görünüyorlar.
Adımlarımı ayarlayıp kalabalığa girmemeye ve
farklı yönlerden gelenlerle yakınlaşmamaya çalışıyorum.
Yukarıdan üç ‘muhterem genç’ kortej halinde
aşağıya doğru iniyor.
Bıyıklar henüz yeni terlemiş ama ince bir örtü
olarak korunmuş, üstlerinde bir tür hırka ve ayaklarında terlik var, topuklar
kınalı, yüzler domestik ortamlarda yaşıyor olmanın parlaklığını taşıyor gibi.
Yukarıdaki Yeni Dünya Vakfı’nın yurdunda kalan genç
çocuklar olmalılar.
Düşünüyorum da, lisans öğrenciliğim sırasında bir
süre burada oturmuştum, o zamanlar parkın yanındaki caminin önünde küçük bir
meydan vardı, sonra Gülen Cemaati bir yolunu bulup o meydanın ortasına
ince-uzun bir ucube kondurdu, bir yurt, demek ki 15 Temmuz’dan sonra o yurt
Yeni Dünya Vakfı’na devredildi.
İki kilometre aşağıda Mamak Belediyesi’ne yakın
başka binalar gibi.
Memlekette egemenlik sisteminin hegemonik gücü
dini yapılar üzerinden inşa edilmeye çalışılıyor; dün Gülenciler, bugün bilmem
kimler!
Yağmur devam ediyor, şimdi "Two Steps From
Hell - Heart of Courage" çalıyor, adımlarımı hızlandırıyorum.
Önümde iki küçük kız çocuğu var, kardeş gibi
görünüyorlar, biri 8-10 yaşlarında, diğeri belki 6-7, Iraklı yerleşimciler,
sırtlarında kocaman çuvallar, plastik topluyorlar, ayakları çıplak, kötü
terlikler, bizim Omelas’ımızın kurbanları!
İleride bir amca güvercinlere bayat ekmek
getirmiş, onları ufalayıp dağıtıyor.
Düşünüyorum da herkes bizim aile gibi olsa
güvercinler aç kalır!
Zira bizim evden hiç ekmek artığı çıkmaz.
Beyaz ekmek yemeyiz, taze ekmek tercih etmeyiz ve
hatta çocuklar tam Avrupalı, ekmek bile yemezler!
Kenarda erkek bir serçe görüyorum.
Gagalarının yanı ve kursaklarının üstü siyah
olanlar erkek.
Bir gariplik var.
Kuyruk kökünden uzunca bir ip sarkıyor.
Yakalamaya çalışıyorum, ipi çözeyim diye, uçup
gidiyor.
Demek birileri yakalayıp bağladı ve sonra
kaçıverdi.
Parkın birkaç sığırcığı var.
Bunlar yazları buralarda görünmezler aslında,
göçer giderler, gitmemişler.
Yağmur devam ediyor, azimliyim, birkaç tur daha,
"Sirenia - At Sixes and Sevens"a geçiyorum.
Motivasyona ihtiyacım var!
Fena grup değil Sirenia ama biraz ‘ucuz’!
Brutal vokalleri ve kadın vokalleri güçlü, iyi
melodiler de buluyorlar.
Ama müzikleri biraz kirli ve fazla elektronik ses
var.
Bir Draconian değiller yani.
Yoruldum artık, azimle parkuru turlayan şişman
kadınlar bile çekip gittiler.
Birkaç rahatlama turu, "Frank Sinatra - My
Way" sonra "That's Life."
Yağmur kesildi, ahmaklık baki!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder