Hakkımda

30 Haziran 2022 Perşembe

Ulus Ziyaretinden Notlar

Benim güvercinlerin yemleri ve mineralleri bitmiş.

Ulus’a, evcil hayvan pasajına gitmek lazım.

Trafik yoğun, park yeri yok, dolmuşa binmek istemiyorum, Ulus uzak değil, sadece 3 kilometre, yürüyerek gidiyorum.

Hem fena mı, hem kilo vermeme yardımcı olur hem de etrafı, insanları görme şansım olur!

Oldum olası meraklı biriyim; köyde kırları bayırları gezmeyi, kuşla böcekle çiçekle uğraşmayı severdim, kentte ise kenar mahalle dehlizlerine girip çıkmayı, kentin periferisindeki insanların yaşamlarını izlemeyi…

Dikimevi’nden aşağıya doğru yürüyorum.

Orta yaşlı bir adam yaya yolunu kapatmış, taksiciyle pazarlık yapıyor.

-          Şuraya ne kadar yazar

-          80’den aşağı yazmaz ama 100 diyelim biz.

-          Beni 80’e götürür müsün?

Taksici kabul etmemiş olacak ki adam ileriye doğru yürüyor.

Kalp Merkezinin yanında başka bir taksiciyle pazarlığa girişiyor.

Tamam, 80 lirayı kabul ediyor taksici!

Dikimevi’nin aşağısında bir dükkânın önündeki yaşlı amcanın asabı fena halde bozuk!

Dükkânın önünü dilenmek için mesken eyleyen Suriyelilere bağırıp çağırıyor.

Küçücük bir kadın var, 4 tane de küçük çocuğu.

Amca küfredip kadının üzerine yürüyor, kadın da elinde terlik öğrendiği birkaç Türkçe küfrü sıralıyor ve ‘işletmesini’ iki metre öteye taşıyor.

Çocuklar civcivler gibi etrafta dolaşıyorlar, yalınayaklar, kir pislik içindeler, umarsızlar…

Düşünüyorum da güvercinler bile yeterince yem ve su ile güvenli ve rahat bir sığınak olmadığında yumurta yapmıyorlar.

Bazı insanlar ise her koşulda çoğalmaya ve rezilce yaşamaya koşullanmış gibiler!

Mamak Kültür Merkezi’nden Ankara Hastanesi’ne doğru dönüyorum.

Köşede kiraz ve kayısı satan bir traktör var.

-          Kaç lira kiraz?

-          20 lira abi.

Biraz yakından bakıyorum kirazlara, yağmur vurmuş, yarılmışlar. Satıcı fiyat kırıyor.

-          Özür dilerim abi, yanlış söylemişim, kiraz 15 lira.

-          Ucuz ama yarılmışlar…

Yoluma Ulucanlar’dan devam ediyorum. Büyük acıların yaşandığı Cezaevi’nin karşısından geçiyorum.

Müze haline getirmişler, giren çıkan kalabalıklar var ama ben karşı kaldırımından bile geçmekten rahatsızlık duyuyorum.

Caddenin sol yanında gıda toptancıları ve ayakkabı mağazaları var.

Ünlü spor ayakkabısı markalarının çakma muadilleri var vitrinlerde.

Bir dönem azalmıştı bunlar; belki denetimlerden belki de çakmasını sattıkları ayakkabıların bir dönem için ulaşılabilir olmasından.

Şimdi denetim yok ya da markalı ayakkabılar ulaşılabilir olmaktan çıkmış durumda.

Çıkrıkçılara doğru dönüyorum.

Köşede, denkleştirebildikleri, tedarik edebildikleri ölçüde temiz ve iyi giyinmiş, traş olmuş ve saçlarını özenle taramış çalgıcılar bekliyor.

Ellerinde davul tokmağı ve zurna.

Birileri gelir de kendilerini bir düğüne, sünnet merasimine götürür diye.

Hemen sokağın girişinde bir simit tezgâhı var.

Sokağa doğru yönelen genç kızlar yaşlıca bir adamın densiz şakasıyla irkiliyorlar.

Tezgâhın başındaki kadın, ‘siz bakmayın ona, akşama kadar kızlara bakar burada’ diyerek kızları teskin ediyor!

Çıkrıkçılar yokuşu ve devamında çeyizlik malzeme, çorap çamaşır, giyim ürünleri, hac malzemeleri vs. satılır genelde.

Ünlü bir yerdir!

Çok kalabalık değil, yanından geçtiğim bastonlu bir teyze mırıldanıyor; ‘durumu iyi olan alıyor tabi, olmayansa geçip gidiyor.’

Dükkânlar pek iş yapmıyor gibi.

‘Evde oturup koca beklemek ya da çalışıp birkaç kuruş kazanmak’, işte bu zor denklemle uğraşan umarsız genç kızlar var tezgâhlarda.

Bizim Renas’ın sünnet olması lazım.

Sünnet külodu diye bir şey icat etmişler.

Soruyorum, var, ucuz değil;  kötü bir malzeme, plastik bir aparat, 40 lira, alıyorum.

Ulus trafiği keşmekeş.

Trafik polisleri göz açtırmıyor.

Açtırsalar trafik hiç yürümeyecek.

İleride yanlış park nedeniyle ceza yemiş kaytan bıyıklı bir amca trafik polisine derdini anlatıyor.

Polis hiç oralı değil!

Sebze, meyve, balık, sakatat, et gibi ürünlerin satıldığı Ulus Hali’nin içinden geçiyorum.

Baklava 27 lira!

Alan var.

Artık ne ile yapılıyorsa!

Balık pahalı, çocuklara küçüklüklerinde yedirmeyi görev edindiğimiz Norveç somonun kilosu 120 lira.

Hal’in yanındaki kokoreççide çeyrek 20 lira!

Evcil hayvan pasajına giriyorum.

Tam bir işkence ve eziyet merkezi burası.

Keklikler küçük kafeslerde balık istifi yaşamaya çalışıyorlar.

El kadar tavşan yavruları, ördek ve tavuk civcivleri birbirlerine sokulmuş tatminsiz çocukların ya da yetişkinlerin kendilerini alıp hevesleri geçtikten sonra ihmal etmelerini, belki ölüme terk etmelerini bekliyorlar.

Satıcının biri Edirne – Uzunköprü’de sürüler halinde dolaşan küçük siyah kargalarından bir yavru karga getirip kapatmış kafese.

Satıyor!

Oysa bu tür hayvanların ticarete konu edilmesi yasak.

Yemciye soruyorum, ‘tarımcı denetime geldiğinde, satmıyorum diyorlar, o da dönüp gidiyor’ diyor.

Yem fiyatları market ürünlerinden hızlı artıyor.

Bir zamanlar çedene yani kenevir tohumu alıp ödüllendiriyordum kuşlarımı.

Şimdi çedenenin kilosu 50 lira.

Basit muabbet kuşu darısı 20 lira.

Yemlik buğday bile 12 lira.

Neden pahalı bu ürünler?

Çoğu ithal geldiği, yerli olanlar da yeterince üretilmediği ve üretim maliyetleri çok fazla olduğu için!

Hava bozacak gibi.

Bunca yıldır Ankara’dayım, böyle Haziran havası görmedim.

Dün sosyal medyada biri şöyle diyordu; ‘Ankara’da üç grup insan var; birinci grup mont giyiyor, ikincisi grup kollu tişört ve üçüncü grup normal tişört, her üç grup da birbirine bakıp, bu havada böyle giyinilir mi diyor.’

Ben kollu tişört tercih edenlerdenim ve özellikle kızlara hayretle bakıyorum; ‘bu havada böyle giyinilir mi?’

Tedariğimi yaptım, sırt çantamı yüklenip Bent Deresi’ne doğru iniyorum.

Eskiden Genel Evlerin olduğu Ankara Kalesi’nin Bent Deresi’ne bakan yamaçlarında arkeolojik kazı çalışması devam ediyor.

Ama az ötede işçiler, iş makinaları ile düzeltilmiş alanda, adeta bir inşaat temeli kazarmış gibi fütursuzca kazma kürek sallıyorlar.

Tarihi medeniyetlerden kalan eserleri ortaya çıkaracaklar!

Dolmuş duraklarının yanında birkaç çay ocağı var.

Seyyar olanlardan birinde ‘çay 3 lira peşin’ yazıyor.

Çay ucuz, peşin olması, birilerinin hesap ödemeden sıvıştığını akıllara getiriyor!

Sağdan çiçekçilerin ve fidecilerin bulunduğu yere doğru yürüyorum hızlı adımlarla.

Gök gürlüyor zira!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

       -

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İktidardan Kurtulmak!

Siyaset biliminin temel kavramı devlet değilse, iktidardır. İktidar, “toplum için son sözü söyleme yetkisi” olarak kavramsallaştırılan e...