Bir merkezi sınavda "sınav merkezi temsilcisi" olarak görev yapıyorum.
Hani ÖSYM sınavlarında gelip etrafta noksan/kusur arayan 'hızır paşalar' var ya onlar gibi yani.
Bir tür 'politbüro görevi' ifa ediyorum.
İş rahat gibi, parası da iyi ama hiç memnun değilim!
Sınıflara giriyorum, görevliler bacaklarını topluyor, ayağa kalkıyor,
karıştırdıkları mobil telefonlarını ve yazıp çizdikleri kağıtları saklıyorlar...
Hiyerarşik bir düzeneğin en üstünde olmak, 'tedirgin olunan şahıs' haline gelmek çok rahatsız edici!
Hızla işimi yapıyor ve sınıflardan çıkıyorum.
Sorumlu olduğum birkaç okul/blok var.
Ankara'nın üniversite sınavı kazandırma ve sınavda derece yaptırma konusunda en başarılı liselerinden biri.
"Sınav bina yöneticisi" okul müdürü.
"Bina sınav sorumlusu" ise kadın bir profesör.
Bir süre yanlarında oturuyorum.
Okul müdürü diyor ki: "Buraya hocalar geliyor, onlarla da konuşuyoruz,
asistanlar artık çekinmiyormuş hocalardan, eskiden hocaya bağlılık,
hocadan korku varmış, hoca 8'de okula geliyorum diyor, asistan 9.30'da
geliyormuş..."
'Gönlünüzü ferah tutun birçok yerde 'bağlılık' da 'korku' da yerli yerinde duruyor', diyorum.
'Akademik alanda insanların memurlar gibi mesai yapmasını beklemeyin,
ben de okul devamlılığını önemserim ama bunu belirli saatlere bağlamak
doğru olmaz, asistanlar çoğu zaman evde çalışırlar, hele tez
süreçlerinde yeri gelir sabahlarlar', diyorum.
Sonra, 'asistan neden
hocasından çekinsin ki, işini layıkıyla yaptığı sürece kendi özgün
varoluşuna odaklansın, özgür ve özerk bir bilim insanı olarak gelişme
kaygısı duysun', diyorum.
Söylediklerimin bir karşılığı olmuyor.
Profesör hoca beni hiç duymamış gibi yapıyor.
'Özellikle ÖYP'liler diyor, diğerleri kadro beklentisine gireceği için
sözümüzden çıkmıyorlar ama ÖYP'liler nasıl olsa 4-5 yıl sonra çekip
gideceğim diye söz dinlemiyor, hiç düşünmüyorlar ileride bir jüride
karşılarına çıkacağımı, Doçentlikte karşıma gelsin bakalım ne oluyor'
diyor.
Sonra devam ediyor: 'Bir asistan hocasına bağlı kalacak,
onunla çalışacak, gidip de başka bir hoca ile çalışmaya kalkışırsa
doktorasını bitirebiliyor mu gösteririm ona, sonra da kapımın önünde
ağlar zırlar durur' diyor.
İş ve kariyer güvencesinden, kamu
hizmetinin niteliklerinden, gayri şahsi ilişkilere yönelmemiz, bu açıdan
'işin gereğine uygun' şekilde davranmamız gerektiğinden, haktan,
hakkaniyetten... söz edecek oluyorum.
Boş!
Sonra
"Böyle Buyurdu Zerdüşt"te Zerdüşt'ün ilk kez "pazar yeri"ne gidip de
anlaşılmaktan umudunu kestiği zaman dediği gibi, 'bu kulaklara göre ağız
değilim ben' deyip dışarı çıkıyorum.
5 Haziran 2016 Pazar
Sınav Görevinden Notlar!

Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
İktidardan Kurtulmak!
Siyaset biliminin temel kavramı devlet değilse, iktidardır. İktidar, “toplum için son sözü söyleme yetkisi” olarak kavramsallaştırılan e...
-
Yazar/düşünür Nietzsche pek tevazu sahibi bir insan değildir. Gündelik yaşamında çok ince, çok nazik, çok alçak gönüllü bir insanmış b...
-
Bir zaman büyük yazar Dostoyevski bir soru sormuş: " Bir kentin mutluluğu, her gün bir kızın işkence görmesine bağlı olsaydı o kentin ...
-
Başlığı, vaktiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dile getirdiği bir söze istinaden koydum. Erdoğan muhtemelen dile getirdiği yaklaşımın akadem...
-
Literatürde ahlak ile etik arasında belirli farklar olduğu üzerinde durulur. Doğru ve yanlışı birbirinden ayırt etmekten söz edildiğinde (...
-
Haberin başlığı şöyle: "Yatılı okumak önemli beceriler kazandırıyor." Neymiş o önemli beceriler (ve faydalar) diye bakıyorum. ...
-
Bir süre araba ile yaşayıp, kısa bir zaman için de olsa, arabasız kalmak ciddi bir zorluk gibi geliyor insana. Benim emektarın yıll...
-
Dünya'da üç kurum vardır ki birbirine benzer; askeriye/kışla, manastır ve üniversite. Bu üç kurum, otorite, katı hiyerarşik düzen, çok ...
-
"...makinalaşmak istiyorum! mutlak buna bir çare bulacağım ve ben ancak bahtiyar olacağım karnıma bir türbin oturtup kuyruğu...
-
Kendi halinde olan insan, başkasının halinde değildir! Yaşam bağlamı içine sıkışmış, çevresine yabancılaşmış, duyarlık seviyesi düşmüş, kol...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder