Hakkımda

14 Temmuz 2017 Cuma

Trabzon İzlenimleri - Volume II



Atatürk Köşkü'nden dönerken şoförümüz anlatıyor.
Hızlı 'dönüşmüş' buralar.
Kendi köyünden söz ediyor; 'Rumca adı şu, şimdiki adı bu' diye.
'Dönüşüm' oraya kadar ulaşmış.
Islah edilmiş bir vadiyi gösteriyor bize.
Gerçekten güzel olmuş!
Trabzon'u Fatih Sultan Mehmet fethetmiş.
'Bizzat fetihte bulunmuş' diyor şoförümüz.
Kafilemizdeki Sanat Tarihi hocası ise, 'öyle değil, Fatih Trabzon'a hiç gelmedi, burası onun zamanında fethedilmiş' diye düzeltiyor.
Kanuni Trabzon'da doğmuş.
Yavuz 22 yıl burada valilik yapmış.
Fethin ve kudretin yüceltildiği bir yer burası!
Çarşıya ('Meydan' diyorlar buraya!) uğrayıp bir yemek yiyelim diyoruz.
Sıradan bir lokanta.
Fiyatlar ucuz değil!
Etrafta Suudiler var.
Sanki her yerdeler!
Akcabat köftesi meşhurmuş buranın.
Turist modundayız ya, ne meşhursa ondan...
Aslında pek bağımlılıkları olan biri değilim.
Ama kahve içmeyi severim.
Öyle bir iki kupa değil, günde 10 kupa kadar.
Otelde kaliteli kahve içmenin ucuz bir yolunu bulmak üzerine kafa yoruyorum.
Eskiden öğrencilik yıllarımızda kullandığımız küçük plastik ısıtıcılar vardı, onlardan alsam, kaliteli de bir kahve...
Bu tür şeyler satabileceğini düşündüğüm bir dükkana giriyorum.
Gençten bir satıcı var.
- Şu en basit, küçük su ısıtıcılarından var mı?
- Var, işte şurada!
- Çalışır değil mi bu?
- Büyük ihtimalle çalışmaz abi!
Böyle bir diyaloğu memleketin herhangi bir yöresinde yaşayamazsınız!
Neyse ki ısıtıcı çalışıyor!
Akşamı, kahve eşliğinde, jürisinde görevli olduğum yüksek lisans öğrencisinin tezini okuyarak geçiriyorum.
Uzun zamandır televizyon izlemiyordum.
Gece elime kumandayı alıp 'ne olup bitiyor' diye bakıyorum.
Saçma sapan diziler var.
Kötü yerli filmler.
Bir sürü çıkarcının, riyakarın arz-ı endam ettiği haber-siyaset programları.
TRT Belgesel kanalında çığ hikayelerinin anlatıldığı bir belgesel var.
Biraz ona takılıyorum.
Sonrasında NTV Spor'da "Boks Gecesi"ne rastlıyorum.
Birkaç ay öncenin maçları ama iyiler.
Bir ton reklamdan sonra profesyonel boksun yeni kötü çocuğu Antony Joshua'nın maçı başlıyor.
Henüz 27 yaşında.
Nijerya asıllı İngiliz boksör.
Gerçekten çok iyi.
Maç öncesi, 'süreklilik' diyor, 'beni başarılı yapan şey bu!'
Sabah Uzungöl gezimiz başlıyor.
Sağolsun KTÜ'de görevli sınav koordinatörü hoca hesaplı bir tur ayarlamıştı.
Gençten bir şoförümüz var.
Bu işleri sürekli yaptığı için sadece şoför değil, iyi de bir rehber.
Uzungöl oldukça uzak.
Tabelalardaki kilometre ifadelerine bakılırsa Uzungöl'ün Trabzon ile anılması, Şereflikoçhisar'ın Ankara ile anılması gibi birşey.
Zira Rize'ye çok daha yakın!
Yol boyu yerleşim yerlerinde dikkat çeken şey hızlı yapılaşma.
Her yerde çok katlı, zıp çıktı apartmanlar var.
Of'dan geçiyoruz.
Büyükçe bir ilçe.
Trabzonlular ile Oflular sevmezmiş birbirlerini.
Oflulara 'Trabzonluyum' dedirtmek zormuş!
Bir zaman Hakkari ve Yüksekova'ya gittiğimde söylendiği gibi!
Sanırım ahalinin bu tür halleri için araştırmalar yapmaya ihtiyaç var!
Şoförümüzle Gürcistan muabbeti yapıyoruz.
Batum'a günübirlik gidip gelmek mümkünmüş.
Çok uzak da değil.
Mazot orada daha ucuz olduğu için doldurup geliyorlarmış.
Bir de sigara, iki karton sigaranın geçişine izin varmış.
Gürcüler sevmiyormuş bizimkileri.
Polisin eline düşmek bir felaketmiş.
'Bir günden fazla kalınamaz mı' diye soruyorum.
'Kalmak istemezsiniz' diyor.
Asayiş berkemal değilmiş.
Arabanıza uyuşturucu atıp rüşvet sızdırmaya çalışan kolluk hikayelerinden ve Gürcistan'a gitmeye tövbe etmiş kişilerden söz ediyor!
Vatan Çay Fabrikası'nda duruyoruz.
Çayın nasıl yapıldığını merak ediyor arkadaşlar.
Ama fabrikada üretim yok, yenileme var.
Yine de bir görevli, ekibimize ağaç gölgesinde birifing veriyor.
Ağaç gölgesinde, zira Trabzon'da sıcaklık 20'li değerler aldığında, nem dolayısıyla, hava çok sıcak hissediliyor.
Çay bitkisinden dört defa ürün alınırmış.
İlk hasat en kaliteli çayı verirmiş, ki o çay bizim içtiğimiz çay değilmiş, ihraç edilirmiş.
(Çocukluğu tütün tarlasında geçmiş biri olarak düşünüyorum da tütünün en kötü hasadı ilk ellerdir, adı üzerinde, ilk kırımdan Birinci sigarası yapılır. Gerçi hala var mı bilmiyorum. Sigara kültürüm olmadı hiç!)
Çay bitkisi toplanır, soldurulur, fırınlanır...içtiğimiz hale getirilirmiş.
Müessesede çaylar bedava!
Çay fena değil, Karadeniz'de süzgeç falan kullanmıyorlar, hatta yıllar önce Artvin - Yusufeli'ye gittiğimde çay kaşığı da olmadığına tanık olmuştum, koca kahvehanede bir tane...
Herhalde kıtlama içtiklerinden!
Bu kadar ticarileşmiş bir coğrafyada 'bedava' denilene kanmamak gerek!
Fabrikanın yanında çay satış ofisi var.
Güzel ambalajlar, cevval satıcılar; ekibimizin elleri dolu olarak minübüse doğru yürüyoruz!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İktidardan Kurtulmak!

Siyaset biliminin temel kavramı devlet değilse, iktidardır. İktidar, “toplum için son sözü söyleme yetkisi” olarak kavramsallaştırılan e...