Geçenlerde, yönetmenliğini Oliver Hirschbiegel ve James
Mcteigue’nin yaptığı, başrollerini Nicole Kidman ve Daniel Craig’in paylaştığı
2007 yılında gösterime giren “The Invasion” (İstila) adlı filmi izledim.
İlk bakışta film Hollywood’un
sıklıkla işlediği bir tema üzerine kurulu.
Uzaydan gelen bir melanet
var, bir tür virüs, akışkan ve dayanıklı bir madde ile insanlara bulaşıyor, enfekte
olan insanlar dönüşüme uğruyor, aynı davranış kodunun uysal varlıkları haline
geliyor ve diğerlerini de dönüştürmeye çalışıyorlar.
Caddeler dönüşüme uğramak
için sıraya girmiş insanlarla dolu.
Direnenler var; yakalandıklarında
zorla dönüşüme uğratılıyorlar.
Henüz dönüşüme uğratılmamış
olanlar, diriliklerini açığa vuran bakışları, yürüyüşleri, insani tepkileri ile
ayırt ediliyorlar.
Direnenleri anlamıyor
dönüşüme uğramış olanlar; iç bütünlüğü sağlam, tutunum ihtiyaçları karşılanmış, insana özgü gerilimlerden, endişelerden, kuşkulardan soyunmuş
otomatik varlıklar olmanın neyi kötü!
Kişilerin dönüşüme uğraması
için maddenin vücutlarına zerk edilmesi yeterli olmuyor.
Virüsün bünyeyi ele
geçirmesi için kurbanın uyuması şart!
Nicole Kidman uykuya direniyor,
ta ki virüse karşı bağışıklığı olan küçük oğlu gibi insanlar üzerinden hastalığa
bir çözüm geliştirilinceye kadar.
****
Çok yakıcı gelişmelerin cereyan
ettiği günlerden geçiyoruz.
Toplum yoğun ve yaygın bir
enfeksiyonla karşı karşıya.
Ahalinin geneli mağarasına
dönmüş, klanına tutunmuş, atalar kültüne sarılmış, lobutunu eline almış, nümayişe
gidiyor.
Tarihsel ve toplumsal
düşünce, akıl, mantık, sağduyu, öngörü, vicdan, empati…, insani tepkilere yer
yok!
Her yanda, va’az edilene doğru
huşu içinde koşan kalabalıklar var.
Diriliklerini açık edenlere
karşı bir öfke…
Enfekte olmuş; uyumuş da robotik
bir varlık olarak uyanmış kalabalıklar anlamıyor diğerlerini.
Bir kere daha umar
bağışıklığı güçlü olanlarda!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder