Mutlakiyetçi siyasal sistemlerde iktidara ilişkin temel bir
kabul vardır; ‘kral yanılmaz.’
Son derece makul bir şekilde, ‘kral da nihayetinde fani bir varlıktır,
neden yanılmasın ki’ denebilir ama biraz tarihsel, biraz da toplumsal akılla
düşünüldüğünde bunun mutlakiyetçiliğin yanlışlanması anlamına geleceği görülür.
İlahi ya da dünyevi referanslarla anılsın, bir başka ifade
ile kaynağı ister Tanrı’ya isterse töreye yorulsun, kralın otoritesi mutlaktır.
Kralın
yanılabileceğinin kabulü, kullandığı otoritenin sorgulanmasını beraberinde
getirir.
Ki bu da iktidarı göreli bir niteliğe büründürür ve başka
aktörleri alana davet eder.
Maazallah, bir bakarsınız ki sorgulama, cumhuriyete,
demokrasiye, dahası bunların toplumcu tezahürlerine varmış!
***
Hep şöyle düşünürüm; bir özgüven gösterisi her şeyden önce
özü merkeze almalıdır.
Özü olmayan her güven gösterisi kişinin ya da bir topluluğun
komplekslerinin dışa vurumu niteliğindedir.
Her rasyonel eleştiri de her şeyden önce kişinin kendi özünü
merkeze almasını gerektirir, yani özeleştiriyi!
Yolu kişinin kendisinden geçmeyen her eleştiri dayanaksız
kalır.
Bu anlamda özeleştirisi, teksifi, özrü, telafisi olmayan
kişinin çok sayrılı bir benliği vardır.
***
‘Kendini bil’ der kutsal özdeyiş!
Kendi varlığını, potansiyelini bil ve tanıdan öte, yapıp
ettiklerinin başkaları nazarında ki anlamı ve değeri konusunda farkındalık taşı
demektir bu!
İnsan fani bir varlıktır.
Yaşamını, tarihsel olarak belirlenmiş bir zamanda ve çok yönlü
değişkenlerle sınırlanmış bir mekânda, el yordamı ile sürdürür.
Bazen isteyerek bazense istemeyerek, yaşam süreci içinde hatalar yapar, hafif ya da ağır
ihlallerde bulunur, başkalarını mağdur eder.
Neyse ki zaman verilidir ve niyet eden kişiye hatalarını
düzeltme, değilse özür dileme, ihlalin yükünü omuzlama, Nietzsche’nin, ‘böyle
idiyi böyle istedim kılma’ dediği telafi mekanizmalarını işletme, bunun için
sistematik olarak doğru pratiklere yönelme şansı verir.
Ne’liğinin farkına varma niyeti, ki bu güç gerektirir,
taşımayan kişi ise, başkaları için bir sancıya dönüşür.
Astsa konumu, yaşamın akışına kendini dayatır ve sayrılığının
cezasını başkalarına keser.
Üstse konumu, muktedirler katına yükselir, güç ve iktidar ilişkilerinin
merkezine yerleşmeye çalışır, toplumsal olarak en eleştirel gibi görünen
zeminlerde devinse bile; ‘kral öldü, yaşasın kral’dan öteye erişmez menzili!
Öyle ya da böyle, özüne yönelik güçlü ve rasyonel bir
eleştiri geliştiremeyen kişi, yanılmazlığı öncül olarak benimse(n)miş bir
kraldır ve bu niteliği ile toplumun dinmeyen sancısıdır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder