Denir ki Amerikan halkının kabaca son yüz yıllık tarihinde üç korku dönemi vardır; ilk ikisi kızıl, üçüncüsü yeşil…
Birincisi (first red scare) 1917- 1920 yılları arasında, Ekim Devrimi ile bağlantılandırılan korku dönemidir.
Bu dönemde ‘toplumsal uyum ve süreklilik’
muhafazakâr bir dalga oluşturularak korunur.
İkincisi (second red scare) çok daha tipik ve yakıcıdır.
II. Dünya Savaşı'nın muzaffer devletlerinden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), Avrupa'nın yarısını doğrudan, diğer kısmını ve dünyada pek çok ülkeyi kısmen etkisi altına almıştır.
Bu koşullarda, 1945’den itibaren ABD ile SSCB arasında Soğuk Savaş başlar.
Amerika'da korku, histeri noktasına tırman(dırıl)ır.
Sürecin kahramanları Wisconsin senatörü Joseph R. McCarthy ve FBI başkanı J. Edgar Hoover'dır.
McCarthy, başarısız bir avukat ve hırslı bir politikacıdır.
Önce Demokrat
Parti’ye yanaşır ama burada ikbal göremez.
Sonra Cumhuriyetçi olur.
Kirli bir
seçim kampanyası yürütür.
Örneğin savaşta masabaşı bir iş yaptığı halde seçim
afişlerinde silahlı pozlarını kullanır.
Ahlaksız ve acımasız olduğu söylenir.
Ama bu nitelikler seçilmesine engel olmaz.
Ahalinin teveccühünü kazanır ve 1946’da Senato’ya seçilir.
Ahalinin teveccühünü kazanır ve 1946’da Senato’ya seçilir.
1950'li yıllardan itibaren anti-komünizm bayrağını eline alır ve bıkmadan
usanmadan sallar.
Elinde üst düzey 'azılı komünistler'in bulunduğu listeler olduğunu iddia eder ama zaman içinde hiçbir şey ortaya koyamaz.
Elinde üst düzey 'azılı komünistler'in bulunduğu listeler olduğunu iddia eder ama zaman içinde hiçbir şey ortaya koyamaz.
1954’den itibaren, McCarthy’nin nasıl biri olduğunu sergileyen televizyon programları ulusal kanallarda yayınlanır ancak o tarihlerde yapılan kamuoyu anketlerine göre, Amerikan halkının % 50’si onu desteklemekte % 21'i ise ona karşı 'kararsız' olduğunu belirtmektedir.
Sonraki yıllarda ABD'de medyanın ve muhaliflerin çabaları ile McCarthy rüzgarı engellenir.
Yıllar sonra hakkında şu genel değerlendirme yapılır: “Amerikan halkının kafasını karıştırıp saptırmak ve Amerika’nın dünyadaki itibarını düşürmek için, hiç kimse onun kadar başarılı olamamıştır."
McCarthy döneminde Amerika’da, SSCB'ye ve Amerikalı liberal/solcu/sosyalist kişilere ve hareketlere karşı kampanyalar başlatılır.
Bunlar öyle kampanyalardır ki, Ortaçağ cadı avı ritüellerini anımsatır.
Zaten, 1940 yılında çıkarılan Alien Registration Act ile (Yabancıları Kayıt Kanunu) savaş yıllarında 4 milyon 741 bin 971 yabancı, politik görüşlerine göre tasnif edilerek fişlenmiştir.
Şimdi sıra Amerikan vatandaşlarını tasnif edip fişlemektedir.
Bunun için, Amerika Karşıtı Faaliyetleri Soruşturma Komitesi (kuruluşu 1938) faaliyetlerini hızlandırır.
Bu komite, öncelikle sanat dünyasından düşünceleri ve pratikleri ile sorunlu bulduğu kişileri kara listeye alıp yıldırmaya çalışır.
Bunu nasıl yapar?
Belirlediği kişileri ifadeye çağırır, gelmeyenleri listeleyip yapım şirketlerine gönderir ve işe alınmamalarını sağlar, arkadaşlarını ihbar edenleri ödüllendirir...
Sürecin onurlu ve onursuz insanları vardır.
Onurlu insanlar ifade vermeyi reddederek paylarına düşen yoksunluğa ve baskıya göğüs gererler.
Mesela Charlie Chaplin komünist olmakla itham edilir ve ülkeyi terk etmek zorunda kalır.
Aslında komünist değildir ama komiteye ifade verirken “komünist
olmak en doğal hakkımdır”der.
Ünlü yönetmen Elia Kazan gibi, kendilerini kurtarmak için arkadaşlarının
adlarını komiteye verenler vardır ki bunlar hayatlarını geçmişin ağır utancı
ile sürdürürler.
Kazan, 1999 yılında Oscar ödülünü kazandığında Nick Nolte, Ed
Haris, Tim Robins, Susan Sarandon, Jesica Lange gibi birçok ünlü oyuncu ve
yönetmen tarafından protesto edilir.
Sahnede dudaklarından şu ifade dökülür: Utanıyorum.
Sahnede dudaklarından şu ifade dökülür: Utanıyorum.
Bilmem geçmişte Amerika'da yaşananlar farklı coğrafyalarda aktüel hale mi gelmekte?
Not: Yazıda kullandığım bilgileri internet kaynaklarından elde ettim.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder