Ankara’da hava çok soğuk.
Yüksek yerlerde kar olduğu söyleniyor.
Aşağılarda sadece ayaz...
Haftaya sınav görevlerim var.
Ulus’a uğrayıp kuşlara bir şeyler almaya vaktim olmaz.
Hem otopark otomatiğinin ve ateş ölçerin pilini
değiştirmem lazım.
Kayla uzamış, kadife pantolonları kısa kalıyor, Renas’ın da
uyku tulumları küçük kalmış. LC Waikiki’ye uğrarım, belki başka mağazalara…
Gitmişken balık alırım sonra, Ulus’ta göreli olarak ucuz ve sürümü
olduğu için taze olur.
Hava soğuk ama Ulus çok kalabalık.
Nevale peşinde teyzeler, evlenme hazırlığı yapan gençler, evin türlü tedariğini temin etmeye çalışan amcalar, türlü kötü
ürünü pazarlamaya çalışan küçüklü büyüklü satıcılar, dilenciler, belki hırsızlar…
Önce çocukların ihtiyaçlarını temin etmek lazım.
Ulus’taki LC biraz farklı, bu tür zincir mağazalar her semtin müşteri
portföyüne uygun ürünler sürüyorlar piyasaya.
Bana ve eşime göre pek bir şey yok.
Neyse ki çocuk ürünlerinde bir ortaklaşma var.
***
Tavukların farkındalıkları çok sınırlıdır.
Hareket ve davranışlarının pek farkında değillerdir yani.
Ortalıkta öylece dolanırlar; kayıtsızlık göstergesi midir yoksa rahatlık mı, bir tür uzun “gag” sesi çıkararak başka canlıların geçiş güzergahı
üzerinde öylece dururlar; bir tarafa kovalarsınız öbür tarafa koşarlar,
arkalarından arabayla giderseniz akıl edip de yolun kenarına geçmez, önünüzden
koşmaya devam ederler…
Ayrımcılık mıdır bilmem, bazen eşarplı teyzeleri tavuklara
benzetiyorum.
LC Waikiki’de kasa sırasında beklerken Kırkağaç’da köyde yaz
sıcağında bezgince etrafta dolanan kendini bilmez tavukların arasında gibiyim!
Yazık ki bu metafor mağazada başlayıp orada bitmiyor!
Balıkçıdaki eşarplı teyze biraz daha iddialı.
‘Teyze izin ver de geçebileyim.’
‘Ama o tarafa geçersen nasıl yoluma gidebilirim ki teyzecim.’
Balık tezgâhları gerçekten pahalı.
İthal uskumruya palamut, sardalyaya Marmara hamsisi
demişler, barbun iyi görünüyor ama küçük, mezgit temizlemekle uğraşılmaz, hamsi
taze görünüyor, temizlenmişi de var, ama taze mi, yoksa dünden kalanları temizleyip tazelerle harmanlıyorlar mı?
Neyse, temizlenmiş hamsi almak niyetindeyim.
Soruyorum balıkçıya:
‘Bunlar taze midir, 3 yaşında çocuk yiyecek bir şey olmaz
değil mi?’
Balıkçılardaki özgüven kimsede yok!
‘Abi, bu bayat olsa sen bir daha gelir misin buraya?’
‘E gelmem de çocuk da bayat balığı yemiş olur!’
Halin arka kısmında ki sokakta bıçakçılar ve daha ilerisinde
tenekeciler, sobacılar var.
Sokağın girişinde bir anahtarcı.
Pil vardır bu adamda.
İşletme yönetiminde ürün çeşitlendirme diye bir kavram var.
Aynı ürün grubunu farklı nüanslarla pazarlamak anlamına
geliyor genelde.
Bir şampuan reyonuna uğrayıp farklı adlar taşıyan popüler
şampuanların kim tarafından nerede üretildiklerine, içeriklerinde neler olduğuna
bir göz atarsanız ürün çeşitlendirmenin sınırlarını görmüş olursunuz!
Ama burada durum farklı.
Tam anlamıyla ürün çeşitlendirmeye gidilmiş!
Bir yanda anahtarlar, kilitler, araç kitleri ile ilgili malzemeler,
piller, diğer yanda nacaktan satıra, İsviçre çakısından türlü türlü delici ve
kesici alete, bileyi tezgâhına kadar türlü türlü ürün.
Elimi büyükçe bir bıçağa atıp soruyorum satıcıya:
‘Katil bıçağı mı bu?’
‘Yok abi, şef bıçağı o.’
‘Bıçağı kapan keyfine göre insan öldürmeye çıkıyor’ diye zarf
atıyorum.
Ceren Özdemir cinayetine ahalinin nasıl baktığına dair veri
toplamak niyetindeyim.
‘Abi böyle insanları; çocukları öldürenleri, kadınlara
saldıranları devlet hiç bize sormasın, mahkemeye falan da çıkarıp zahmet
yaratmasın, bir ekip kursun ve bunları yok etsin, benim de kızım var…’
‘Ama bir de bunları cani haline getiren koşullar var, bak bu
katil 5 yaşında dedesi tarafından yetiştirme yurduna verilmiş’ diyorum.
‘O da var, kim bilir ne yaşamış, nasıl bu hale gelmiş’ diyor
satıcı.
İşimi bitirip çıkıyorum dükkândan.
Kaldırımda elinde ki oyuncak müzik aletiyle 'İzmir'in dağlarında çiçekler açar...' diye çalan yerleşimci küçük kız çocuğuna biraz para veriyorum, bu soğukta umarsız bir soluktan Cumhuriyet marşı dinlemek güzel, Bent Deresi'ne doğru iniyorum.
Aklımda Ceren Özdemir'in katili var.
Birilerine kendinden menkul bir canilik atfetmek
kolay.
Böylece yaşanan trajediyi bir kişide başlatıp o kişide bitirebiliyorsunuz.
Ya sorumluluğunu alamayacağı çocukları dünyaya getirenler,
ya insanları düşünmeden hızla çoğalmaya teşvik edenler, ya yetiştirme
yurtlarının koşulları, ya bir OHAL kararnamesi ile suç işlemeyi alışkanlık
haline getirmiş kişilerin, sistematik bir değerlendirme yapılmadan, açık cezaevlerine
geçmesine imkân sağlayanlar, ya canileri
ellerinden kaçıranlar, ya bir türlü bulamayanlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder