“İnsan olmak rezil bir şeydi; öyle çok şey vardı ki olup biten.”
Charles Bukowski.
Ankara’da az kar ve çok soğuk var.
Dün gece balkon kümesimin yalıtımı ile ilgilenmiştim.
İşe yaramış görünüyor.
Pakize adını verdiğim demkeş dişi ile eşine ‘üreme şansı’ tanımıştım.
Altlarında, erkek yavru çıkmasını umduğum bir yumurta var.
Bir de
plastik yumurta...
Hem bu soğukta iki yavruya bakmaları zor hem de kümesin
kapasitesi sınırlı, bu yüzden.
Güvercinler üremeye programlanmış canlılar.
Onların dünyasında, yeterli yem ve barınacak bir yer varsa üremekten
daha makul bir iş yok!
İçgüdüydü falan ama belirli bir rasyonalite de gözetiyor gibiler;
mesela hava soğuk olduğu için üretkenlikleri verimli değil!
Yani kısa sürede yumurtlamıyor; çoluk çocuğa karışmayı ağırdan
alıyorlar.
Evet öyle şöyle değil, çok soğuk!
Balkona koyduğum su bile yarım saatte donuyor.
Tazelemek gerekiyor.
Ya bu soğukta, aile literatürümüzde “yabancı kuş” dediğimiz kent güvercinleri ne yapıyor; ne yiyip ne içiyorlar, nerede barınıyorlar?
Balkona gelmelerini istemiyorum, hastalık taşıyorlar.
Sayıları çok fazla, biraz ilgi gösterdiğimde hızla çoğalıyor ve
yakın bir yerde konumlanıp nöbete başlıyorlar.
Genel olarak hayvanları beslemek ciddi bir handikap yaratıyor; buna alışıyor
ve yem bulma motivasyonunu ve giderek yeterliğini kaybediyorlar.
Yani insanlara bağımlı hale geliyorlar.
Ama çok soğuk ve karlı havalarda istisna tanımakta fayda var.
Hem burası vahşi doğa değil, kent!
Evin arka tarafındaki pencerenin önüne bulgur bırakıyorum.
'Siz de bırakın' diyeceğim ama bulgur eskisi kadar ucuz değil!
İmkânı olan...
Bilmem pencerenin önüne yaydığım bir paket bulgur güvercinlerin derdine ne ölçüde derman oluyor?
Markete gitmeliyim, arabanın her yanı kar olmuş.
Yolumu bulacağım kadarını temizlerken kenardaki çöp konteynırına
girip çıkan küçük çocuklar görüyorum.
Öyle ki beş dakika da altı çocuk, ikişerli gruplar halinde,
ziyaret ediyor çöp konteynırını.
İşimi yapıyorum ama canım çok sıkılıyor, çocuklarımı
düşünüyorum, marketten alacaklarımı, çöpten plastik, kağıt toplayan minicik
elleri…
Biraz para sıkıştırıyorum son gelen çocukların ellerine, “Allah razı
olsun abi” diyorlar.
Razı olacak bir şey yok oysa!
Bilmem ellerine sıkıştırdığım üç beş kuruş çocukların derdine ne ölçüde derman oluyor?
Düşünüyorum da, çöp konteynırlarının talibi bu kadar fazla
değildi önceden.
Zavallı Çingeneler kağıt ve naylon toplarlardı.
Belki onlarla birlikte çaresiz Kürtler…
Şimdilerde Iraklılar, Suriyeliler, Doğu Türkistanlılar, Afganlar…yani
bilumum çaresiz yerleşimci.
Şaşalı kamu politikasının uluslararası düzlemde yarattığı
tahribatın ürünleri.
Kamu otoritelerinin akıl-izan dışı politikaları, uluslararası
konjonktür, kapitalist düzen, sömürü, emperyalizm, savaş, çatışma …
Bunların hepsi tamam da, güvercinlerin bile meyletmediği akıl
dışı çoğalma yönelimi nasıl izah edilebilir?
Dedim ya, güvercinler üremeye programlanmış canlılardır ama
elverişli koşullar yoksa çoğalmaz ya da üreme işini ağırdan alırlar.
Ya akılsızca çok sayıda çocuk yapıp onları konteynırlara
gönderen adi yaratıklar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder