Eğer bilimle iştigal etmeyi, puan biriktirip kendinden
menkul bir kariyer yapmak ve akar elde etmek değil de, toplumsal sorumluluk
olarak algılıyorsanız, akademik çalışma yapmanın temel handikapı şu:
Spesifik bir alanda derinlemesine çalışma yaparken kendine
özgü gibi görünen o alanın aslında memleketteki yapısal unsurların, hiçbir
dönemde olmadığı kadar, bir uzvu/uğrağı haline geldiğini fark ediyor ve yaptığınız
işe yabancılaşıyorsunuz!
Bu yüzden, alanınız ne olursa olsun, kendinizi siyaset
biliminin kavramları ve kuramları ile işgörmeye çalışır buluyorsunuz.
***
Bilmem marifet midir; güç ve iktidarı temsil eden, muktedir
konumda bulunan, insanları türlü şekillerde mağdur eden kişilere, kurumlara,
yapılara karşı açıktan ve ileriden muhalefet edemesem de, onlarla arama bir
mesafe koyuyorum.
Nasıl mı?
La Boetie'nin, ta 1500'lü yıllarda, "Gönüllü Kulluk
Üzerine Söylev"inde salık verdiği gibi!
Onların, hukuk dışı, keyfi, anti-demokratik eylem ve
işlemlerine destek olmuyor, hareket tarzlarını meşrulaştıracak açıklamalara
sığınmıyor ve bir kenara sinip olanı biteni kayıtsızlıkla izlemiyorum.
Hatta muhalif gibi görünen ama muhalif olmayanlar ile aynı
sosyal tutunum ve ikbal ihtiyaçlarına karşılık vermeye dönük devinen kesimlere,
yapılara, kişilere de yaklaşmıyorum.
Kendime dönük deviniyor, yetkili ve etkili kurullara bulaşma
niyeti taşımıyor ve muktedirlerle ortak iş görmüyorum.
Yükümlü olduğum işi; sosyal sorumluluk sahibi bir
akademisyen olmayı, layıkıyla yapmaya çalışıyorum.
Yeterli mi bu, değil!
Huzurlu muyum?
Bu konjonktürde mümkün değil!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder