Hakkımda

31 Aralık 2019 Salı

Yönetim Yazınından Pratiğe: Bir İşin Layıkıyla Yapılmasını İstiyorsan Kendin Yapacaksın Azizim!


Yönetim yazınında farklı ele alma tarzları olmakla birlikte, klasik ya da geleneksel yaklaşım adı verilen yönetim ve organizasyon teorileri üç ana kaynaktan beslenir.

Birincisi, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir yönetici olarak görev yapan F. W. Taylor’un 1911 yılında yayımlanan "Bilimsel Yönetimin İlkeleri" (The Principles Of Scientific Management) adlı kitabında aktardığı görüşlere dayanan Bilimsel Yönetim Yaklaşımı'dır.
Bu yaklaşıma göre, işletmede/örgütte, fiziksel değişikliklerle birlikte, çalışanları en uygun iş ya da iş konumlarında değerlendirmek etkinliği ve verimliliği artırmada önemli rol oynar.

İkincisi Fransa’da yine bir yönetici (ve mühendis) olarak görev yapan H. Fayol’un 1916 yılında yayımlanan "Genel ve Endüstriyel Yönetim" (L'administration Industrielle et Générale) adlı kitabında aktardığı görüşlere dayanan Yönetim Süreci Yaklaşımı'dır.
Bu yaklaşım, bir işletmede/örgütte birbiri ile ilişkili bir dizi faaliyeti içine alan yönetim sürecinin iyileştirilmesine, bunun için de formel bir organizasyon yapısının oluşturulmasına yönelik önermeler içerir.

Üçüncüsü ise Almanya’da bir düşünce insanı ve öğretim elemanı olan M. Weber’in geliştirdiği Bürokrasi Yaklaşımı'dır.
Bu yaklaşım, bir işletmede/örgütte etkin ve verimli bir çalışma organizasyonunun geliştirilmesine yönelik olup iş bölümü ve uzmanlaşma, hiyerarşi, somut iş ve görev tanımları gibi özellikleri bünyesinde barındırır.

Klasik ya da geleneksel yaklaşımlar insan unsurunu ihmal etmekle suçlanır.
Muarızlarına göre bunlar, salt işi organize etmeye çalışmakta, bunu yaparken insan unsurunu da işin herhangi bir parçası gibi değerlendirmektedir.
Dolayısıyla işletmelerde/örgütlerde işbaşarımı (performans) açısından ciddi sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Zamanla insanı, onun organik, sosyal ve psikolojik bir varlık olma niteliğini ön plana çıkaran yönetim teorileri geliştirilir.

Bu teoriler arasındaki bir teori her zaman ilgimi çekmiştir;
Dougles M. McGregor'un (1906 - 1964) geliştirdiği X ve Y Teorileri.
M.I.T'de yönetim alanında profesör olan McGregor, insan doğasına ilişkin belirli varsayımlardan hareket ederek iki tip yaklaşım geliştirilebileceğini iddia eder.
X teorisine göre, insan bazı olumsuz niteliklerle belirlenir; örneğin tembeldir, işi sevmez, kaytarmaya çalışır, güvenlik arar, yönetilmek ister, ödül ve ceza sistematiği ile iş görür...
Y teorisine göre ise, iş insanın kendini var ettiği bir etkinliktir, insanlar işi severler, öz-denetimle iş görürler, sorumluluk almaktan çekinmezler, doğru şekilde motive edildiklerinde etkin ve verimli iş çıkarırlar...
McGregor, ikinci yaklaşımın yön verdiği bir organizasyon yapısının daha uygun olacağı düşüncesindedir.

Şimdi işin teorisini bir kenara bırakalım!

Sabah kalktım, iki küçük çocuklu evde bir karmaşa var, güvercinlerimle ilgilendim, duşumu aldım ve fakülteye yollandım.
Yeni yıla temiz ve tertipli bir oda ile girmek istiyorum!

Üniversitenin 'kadrolu taşeron' gibi garip bir statüde iş gördürdüğü temizlik görevlileri var. 
Bu görevlileri fakülteden bir idari personel organize ediyor ve denetliyor.
Sayıları fazla değil, asgari ücret ya da hemen biraz üzerinde bir ücret alıyorlar, yaptıkları iş belirli dönemlerde epeyice fazla.
Tabi ki her zaman değil!

İşgörenlerin bir kısmı kat görevlisi.

Bunların, odalara paspas atmak, çöp kovalarını boşatmak, masalara bir bez sürmek, koridorları ve tuvaletleri temizlemek gibi rutin işleri var.
Onlardan tek beklentim on günde ya da iki haftada bir olsun, odamın zeminine bir paspas atmaları.
Gerisini ben hallediyorum.
Ama nerede?
Haftalar geçiyor, oda toz toprak içinde kalıyor, ne gelen var ne de giden.
Birkaç defa söyledim, ama yok...
Yakınlık kurdum, 'yardımseverlik' yaptım; mesela m
uhteremin birine çocuğumdan çıkan eşyaları verdim, bebek arabasına varıncaya kadar, olmadı, soğuk davrandım, uzak durdum, olmadı...
Ama duydum ki arkamdan ipe sapa gelmez şeyler söylüyor.
İşi 'vatanseverliğe' vurmuş, beni de 'gayri-milli unsur' olmakla itham ediyor.
Neden?
İşini layıkıyla yapmasını istediğim için!
Ne diyordu meşhur bir sözde; "alçakların en son sığınağı milliyetçiliktir."

Eskiden başka bir kat görevlisi vardı, enteresan bir insandı, takım elbise ile gezerdi. 
'Neden tuvalete biraz çamaşır suyu dökmüyorsun' dediğimde, 'çamaşır suyu yüzünden kaç takımım gitti, biliyor musun hoca' demişti.
Sanki iş kıyafeti diye bir şey yoktu!
Odamın zemini karoyken, 'buraya zaman zaman çamaşır sulu bir paspas atsan' demiştim.
Odaya çamaşır suyunu boca etmişti de kokusu on günde çıkmamıştı!

Şimdilerde yeni bir kat görevlisi var.
Buna da saygı ile yaklaştım, hiyerarşik davranmadım, selam verdim, hal hatır sordum...
Geçen gün 'size zahmet odanın zeminine bir paspas atabilir misiniz' dedim.
'Tamam hocam' deyip paspası kaptığı gibi tuvalete yollandı.
Ardından gittim.
Baktım ki paspası alaturka tuvaletin içine sokmuş, kurnayı da açmış yıkıyor.
'Sen anahtarımı ver bana, bir daha da benim odama girme' dedim!
Böylece bu adamlarla tüm ilişkim bitmiş oldu.

Sonunda  kanaat getirdim ki, bir şeyin olmasını istiyorsan kendin yapacaksın!
Hem kimseyle yüz göz olmazsın hem de neyin nasıl yapıldığından emin olursun.

Ve yine kanaat getirdim ki, mesele organizasyon yapısının fiziksel unsurlarında, denetimde ya da insan doğasına ilişkin ümitvar yaklaşımlarda, motivasyon teorilerinde falan değil.
Hatta sistemin yapısal unsurlarında, iş ve çalışma koşullarında bile değil.

Toplumsal yaşamın vasat kültüründe, onun insanları sosyalleştirme tarzında!

Yeni yıl arifesinde Epica açtım.
Kulağım müzikte odamı temizledim.
Renas da bisikleti ile koridorda takıldı.
Güzel oldu.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İktidardan Kurtulmak!

Siyaset biliminin temel kavramı devlet değilse, iktidardır. İktidar, “toplum için son sözü söyleme yetkisi” olarak kavramsallaştırılan e...